Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Eylül 2020

Ahlak ve ihanet arasında

Önceki yazımızda İslam Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav) döneminde yaşanan bir hadiseyi aktarmıştık. Olayda, Tu’me adında Medineli bir Müslüman, Katade adındaki diğer bir Medinelinin zırhını çalıyor. Tu’me çaldığı zırhı Yahudi olan komşusu Zeyd b. Semin’e emanet bırakıyor. Katade aramalar sonunda zırhı b. Semin’in evinde bulduğu için onu hırsızlıkla suçluyor, fakat Zeyd zırhın Tu’me tarafından kendisine emanet olarak bırakıldığını söyleyince olay şahitlerle birlikte Resul-i Ekrem’e (sav) intikal ediyor.

Hz. Peygamber (as) tarafları dinledikten sonra Yahudi’nin hırsızlık yaptığına dair karar vereceği sırada Nisa 105-115. Ayetleri nazil oluyor ve ayette Müslüman Tu’me’nin suçlu, Yahudi b. Semin’in ise suçsuz olduğunu ilan ediyor. Müslüman olan Tu’me, “Beni bırakıp da Yahudi’yi savunan bu din olmaz olsun!” diyerek Mekke’ye kaçarak asıl kişiliğini ortaya koymuş.

Olay kısaca böyle, lakin olayla ilgili inen ayetler ve bu ayetlerden çıkarılacak dersler kütüphaneler dolusu kitaplar yazmayı hak ediyor.

Öncelikle ayetlerde bütün çağlara, bütün toplumlara ışık tutan ifadeler, kavramlar, işaretler, ilkeler var.

Mesela ilk ayette, imanî/itikadî bir sorun olmadığı halde Müslüman olup hırsızlık yapan Tu’me için “hain” diyor Rabbulalemin.

Bu çok ağır bir söz!

Ağır ama o kadar da hakikat barındıran bir söz bu, çünkü mü’min olmakla “emin” bir şahsiyet olacağının sözünü vermiş oldu Tu’me ve buna bütün tanıdıkları ile birlikte benliğini şahid kıldı. Ama gelin görün ki bu şahidliklerden, verdiği emin/emniyetli, dürüst adamlık sözünden dönünce Cenab-ı Allah buna “ihanet” dedi ve Resulüne de bu haini savunmaması için uyarıda bulundu:

Sakın hainleri savunma, onlara arka çıkma!

Bu uyarı ile Allah cc şu mesajı veriyor; iman etmek suretiyle insanlara güvenilir bir Müslüman-insan olacağını ilan edenler, suça/günaha bulaştıklarında pişman olup işledikleri günahtan/suçtan tevbe ve istiğfar ile döneceklerine, üstüne üstlük gidip suçu masum insanlara yüklemek suretiyle hakikat, doğruluk, dürüstlük olan davasına ihanet ediyorlar. Bu da;

İman-eminlik-güven/ir/lik zedelenmesi olduğu için imanı suiistimal hem de mü’min kisvesi ile Müslümanlığı istismar olduğu için çok daha ağır bir vebal anlamına geliyor.

Çünkü Tu’me bin Ubeyrik ve yakınlarının olay sürecinde yaptıklarına baktığımızda;

Müslüman oldukları için hukukun/şeriatin, daha açıkçası hukukun icra makamında bulunan Hz. Resulullah’ın kendilerini kayıracağını düşünmüşlerdi. Nasıl olsa karar verecek merci “bizimki” olduğu için haksız olsak da Hz. Muhammed bizi bir Yahudi’ye tercih edecek değil ya, diye düşünüyorlardı.

Hırsızlık vakası olmasa bile onların böyle düşünmeleri bile büyük bir yanılgı, ağır ve çirkin bir hastalık halidir. Kur’an-ı Mubin, inen ayetleri vasıtasıyla bu hastalıklı bünyeye büyük bir neşter vurarak, bu marazı “Müslüman bedenden” söküp atmıştır.

Bunun adı da Kur’an Ahlakı’dır.

Kur’an Ahlakı doğruluk, dürüstlük, güven, yardımlaşma, dayanışma, mazlum ve mağdurun yanında olmaktır.

Kur’an Ahlakı yakınlarının hatta insanın kendisinin de aleyhine olsa adaletten şaşmamadır. Kur’an-ı kerim bize şartlar ne olursa olsun erdemi, adaleti, hakkaniyeti temsil etmemizi ve bu değerlere göre yaşamamızı emreder.

Ya biz?

Biz Tu’me b. Ubeyrik’ten çok mu farklıyız? Ahlakı kadınların giyimlerine indirgeyen, kadın denince aklına ahlak, ahlak denince aklına kadın gelen biz Müslümanların durumu Tu’me’den çok mu farklı?

Biz “Mekke’ye kaçmıyoruz” diye kendimizi Tu’me’den beri görsek bile durumunu Allah’ın üzerimizde gördüğü ahlak ile bağdaştıran kaç kişi var?

O zaman asıl mevzumuza gelelim?

Son din,

Son Kitap,

Son peygamber bizim;

İslam,

Kur’an,

Hz. Muhammed as bizim iman ettiğimiz din, kitap ve peygamber değil mi?

O zaman eksiklik ne ve nerede?

Bunu anlamak için ahlakın ne olduğunu,

Ahlakın kaynaklarını ve ahlakın birey ve topluma yayılmasını sağlayacak faktörleri sadeleştirerek, her okuyan için anlaşılır bir dille anlatalım.

Devam edeceğiz inşaallah.