Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2018

Ahlak ve Ahlaklılık

Geçen yazımızda ahlak konusunda Müslümanların içler acısı halinden söz etmiş, inananların bu ahlaksızlık sarhoşluğuna nasıl kapıldığını anlatmaya çalışmıştım. Her kesimden dertli tepkiler aldım. Arayan, mesaj yazan, sosyal medyada yazıya yorum yapan herkes ahlaksızlıktan şikayetçiydi.

Haksız sayılmazlar, ömrü ahlaksızlıkla geçenlerle ilgili fazla söze gerek yok, lakin “dönemsel ahlaksızlar” en tehlikeli olanlardır. Mesela saygın bir şahsiyete iktidar partisinden bir teklifin gittiğine dair haber çıkar çıkmaz bu “dönemsel ahlaksızlar” ibadet aşkıyla iftiralar üretir ve yaymaya başlarlar, yeter ki teklif yerini bulmasın. Diğer bir şahsiyet bir hastaneye başhekim mi olur? Derhal seri iftira üretimine geçerler o dönemsel müfteriler. Bunlar kendi ihtirasları için iftira üretirken Allah’ı hesap dışı bırakırlar, müfterilerin asıl kaybı budur.

Peki, neydi ahlak? Nasıl ahlaklı olunur?

Biz Müslümanlar için ahlak(lılık) ne anlam ifade eder?

Ahlak, iyi ve kötü ile ilgili kurallar ve değerler bütünüdür. Bir yönüyle irade sahibi (özgür) olan mü’min(ler), öbür yandan imanının yüklediği sorumluluk (mükellefiyet) ile hareket ederler. Müslümanlar, ahvalini tezekki ile (arınmak) erdem ve ahlaka uygun hale getirmekle yükümlüdürler.

Ahlaklı olmak ise, ahlaki kural ve değerlerin onları kabul eden mü’minlerin gönlüne oturması, bu değerlerin mü’minin istek, arzu ve tercihlerini belirlemesi ve nihayetinde kişinin diğer insan ve varlıklarla ilişkisinde bu kaide ve değerlerin müsbet olarak belirleyici olmasıdır.

İnanan için ahlakı bilmek, kabul etmek yeterli gelmiyor; kendisine ve başkalarına karşı bu kabulü yani inancı bütün ilişkilerinde kalben göstermektir ahlaklılık. Yani mü’minin tercih ve isteklerinde gönüllü olması esastır. Yasal zorunluluk, toplumsal baskı, müeyyide korkusu sebebiyle kural ve kaidelere uyma kişiyi ahlak sahibi kılmaya yeterli gelmez.

Ahlak, biz Müslümanlar için de diğer dinlerin müntesipleri için de inanmayan insanlar için de olmazsa olmazdır. Beraberce sağlıklı yaşamanın ancak ahlaka riayet etmekle mümkün olacağı izahtan varestedir. İftiranın, aldatmanın, kandırmanın, yalanın, sözünde durmamanın, dolandırmanın olduğu bir yerde hayat cehenneme döner.

Ahlak en çok mü’mine yakışır, en çok mü’min ahlaklı olmalıdır ve adaleti elden bırakmamalıdır Müslüman. Ahlak aynı zamanda adaleti de ayakta tutar, çünkü büyük bir kısmıyla adaletsizlik ahlaksızlıktan beslenmektedir:

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan (tesis eden) kimseler olun.”

Yeryüzünde adaleti ve ahlakiliği anlatan bu ayetten daha çarpıcı bir ifade olabilir mi? Bu ayet ahlaklı ve adil bir Müslüman için kafi değil mi?

“Aldatan bizden değildir” diyen bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (AS) değil mi? İftira ile yalan ile aldatan ondan (as) değilse kimden olduğuna karar versin.

Bu düsturlara gönülden uymak Müslümanı ahlaki davranış sahibi kılar.

Ama günümüzün Müslümanı, mü’mini ne yapmaya çalışıyor?

Kazançlı bir iş olur, mü’min olduğunu unutur ve esnafın, tüccarın, iş insanının işi ters gitsin diye bin bir iftira ile karalamaya başlarız.

Sadece milletvekilliği, il başkanlığı için değil, herhangi bir alanda mesela bir dernek, vakıf ya da sendika için adaylık süreci başlar, o güne kadar susan “dostlar!” taliplere yönelik iftira kampanyası başlatırlar. Keza kurum ve kuruluşların yenilenmesi sürecinde de maalesef benzer karalama ve iftiralar.

Bir atama haberi duyulur, bunun olmaması için o güne kadar kusursuz bürokrat birden bire arsız, hırsız iftiralarına maruz kalır. Oysa bu şeytani tarzdır, iblisvari taktiktir, Müslüman’ın şeytana uyma halidir. Bizi kendi halimize bırakmayan Rabbimiz:

“Size şeytanların kimler üzerine inip durduğunu haber vereyim mi? Her günahkâr iftiracı, yalancı, sahtekâr üzerine iner. Bunlar (şeytanın iftira ve yalanına) kulak verirler. Çoğu ise yalancıdır"buyruğu ile bizleri uyarıyor. Müslümanlar bunlara karşı dikkatli olmak zorundadır ve her duyduğuna inanmamalıdır. Zira Yüce Rabbimiz:

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz" uyarısıyla bize her duyduğumuza inanmamamızı emrediyor.

Ya biz ne yapıyoruz? Bire on katarak yayıyor, mü’mini karalıyor, yaralıyoruz…

Ne oluyoruz sahi? Nereye doğru yuvarlanıyoruz? Bugünlerin ilahi bir lütuf ve ihsan olduğunu unuttuk galiba. Eğer bugünlerin kadr-u kıymetini bilmez, birbirimize karşı acımasız olur, kendimiz de ahlaksız olmaya razı olur isek Allah muhafaza sonumuz felakettir.

Bugünleri ihsan eden Rabbu’lalemin verdiği güzellikleri, ikram ettiği nimetlerini geri alır. O zaman duyulan pişmanlığın hiçbir yarar sağlamadığını görmek çok acı olsa gerek.

Devam edeceğiz…