Ahlak şart;!
İzmir’de yaşanan siyanür katliamı, ruh sağlığı bozulmuş birinin yaptığı kişisel bir çılgınlık veya istisnai bir olay olarak görülemez. Her gün toplumumuzda yaygın ve korkunç bir şekilde meydana gelen onlarca olayı öğrenmekteyiz. Muhtarlık seçimini kaybettiğinden dolayı kazanan akrabasını ve çocuklarını öldüren eski katil muhtardan, kopyaya izin vermediği için üniversitedeki asistanı öldüren üniversite öğrencisinden, okulu silahla basan öğrencilerden, çocuklarına cinsel tacizde bulunan aile vakalarından ve eşlerini öldüren koca veya sevgililerden oluşan korkunç, karanlık, kirli ve kanlı bir sosyal tablo ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Siyanür gibi tehlikeli kimyevi maddelere ulaşımın internet üzerinden kolay olması gibi imkanların doğması, her yaştan kişiyi çok farklı, etkili ve yıkıcı şiddet ve cinayet yollarına itmektedir. Kimya bölümünde okuyan katil, siyanür zehirini kolay bir şekilde almıştır. İnsanların metabolizmasını ve hayatını ölüme yol açacak şekilde etkileyen siyanür gibi etkili maddelerle yapılan İzmir katliamı, kişilerin her yerde ve her zaman çok kolaylıkla işleyebileceği kimyevi terör olarak niteleyeceğimiz yeni bir tehditle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini önümüze koymuştur.
Siyanür katliamını işleyen kişi, 21 yaşında ve üniversitede kimya bölümü okumaktadır. Katil, üniversite eğitimi alan ve elektronik ticaretle uğraşan normal bir profile sahip bulunmaktadır. Siyanür zehirini şerbete katarak anne-babasını ve kardeşini öldürmek, anormal bir kişinin çılgınlığı değildir. Bu tür vahşetleri, çevremizde ve bizimle beraber olan, normal olarak gördüğümüz herkes yapabilir. İzmir’deki siyanür vahşetinin katili, herkes gibi normal yaşayan biridir.
Katilin üniversite öğrencisi olması ve kimyaya dair öğrendiği bilgilerin yardımıyla ailesini ortadan kaldırması, facianın vehametini kat be kat arttırmaktadır. Üniversite okuması ve hayata hazırlanması için yıllarca emek sarf ettiğimiz çocuklarımızın profesyonel bir katil olarak ailesini ortadan kaldıran bir vahşiye dönüşmesi, eğitim sistemimizin, ahlaklı insan yetiştirme konusundaki başarısızlığını ortaya koymaktadır. İyi bir lise ve üniversite okumaları için onlarca sınava soktuğumuz ve dershanelere yolladığımız çocuklarımızın ahlaklı iyi insanlar olmaları konusunu ihmal etmekteyiz. Çocuklarımızın ahlaklı ve iyi insanlar olmalarının her şeyden daha önemli olduğunu unutmamız, karşımıza üniversite okuyan siyanür katillerini çıkarmaktadır. Ailede ve okulda en önemli soru, çocuklarımızı daha iyi insanlar olmaları için ne yapabiliriz şeklinde olmalıdır. Çocuklarımızın ahlak sahibi ve insani değerlerle donanmış insanlar olmaları, sahici anlamda hepimiz için bir ölüm-kalım meselesi, son günlerin populer kavramıyla gerçek bir beka sorunudur.
Toplumsal hayatımızı yönlendiren ana mekaniğin şiddet olmaya başlaması, hepimiz için kaygı verici bir gelişmedir. Şiddetin sorunlarımızı çözen tek yol olarak görülmesi, ailede, okulda ve sokakta herkesin kolaylıkla şiddete yönelmesine neden olmaktadır. Siyanür vahşeti başta olmak üzere bütün kötülüklerin kaynağı, ruhlarımızı, ilişkilerimizi, ailelerimizi ve okullarımızı esir alan şiddet sapkınlığıdır. Şiddet, bir kültür değil, bir vahşet ve sapkınlık durumudur. Ölümü, öldürmeyi, yok etmeyi ve yıkmayı meşrulaştıran ve yücelten şiddetperestlik, hepimiz için en önemli tehdit ve tehlikedir. Siyanür vahşeti, şiddetperestliğin, uzaklarda değil, evimizin içinde yaşayan en yakın düşman olduğunu göstermektedir.
Ailesini siyanür zehiriyle yok eden katil, hayali kırmızı pelerinli bir adamın cinayete kendisini yönlendirdiğini söylemektedir. Katil, ruhunu ve beynini sapkın bir inanca ve yanılsamaya teslim etmiştir. Sağlıklı, geliştirici, gerçekleştirici ve gerçekçi bir inanç ve maneviyat dünyamız olmadığı takdirde kolaylıkla hurafelerin, sapkınlıkların ve saplantıların esiri ve bağımlısı haline gelmekteyiz. Siyanür vahşetini işleyen katil, aklını ve duygularını kırmızı pelerinli adam dediği bir hayali kurguya tapar derecesinde bağımlı hale gelmiştir. Çocuklarımıza ve gençlerimize sağlıklı ve gerçekçi, iyi ve ahlaklı modeller sunmalı, onlara yol gösterme ve yardımcı olma vazifemizin en önemli görevimiz olduğunu unutmamalıyız.
Çocukların Ramazan şerbeti adı altında ebeveynlerini siyanür zehiriyle öldürdükleri, korkunç bir durumun içinde bulunmaktayız. Kontrol etme, güç sahibi olma ve gücünü gösterme gibi saplantılara teslim olan çocuklarımız, anne-babasını çok korkunç planlarla öldürme acizliğine ve vahşetine düşmektedirler. Kontrol etmenin, gücün ve paranın putlaştırılmaması gerektiği; merhametin, saygının, şefkatin, sevginin, barışın ve olgunlaşmanın temel insani ve ahlaki değerler olduğunu çocuklarımız başta olmak üzere hepimiz öğrenmeli, anlamalı ve içselleştirmeliyiz. İyi insan olmadan hiçbir şey olunamayağını anlamalıyız. İçinde bulunduğumuz toplumsal çürüme durumundan çıkmanın yolu, her şeyin başına ahlakı koymaktan geçmektedir. Ahlak şart!