Ahlak bozulduğunda
Ahlak konusu söz edildiğinde şair Fuzu00fblu00ee'nin hep şu beytini hatırlarım.
"Küfr-i zülfün salalı rahneler imanımıza
Kafir ağlar bizim ahval-ı perişanımıza."
Şiirin yazıldığı 16. asırda sevgilinin saçlarının dışarıda olmasına tahammül edemeyen şairin nasıl bir ah çektiğini hissedebiliyorum. Şiirde mealen şunlar söyleniyor. Zülfünün karanlığını (saçlarını) ortaya çıkardığında artık değil Müslümanlar, kafirler de bu halimize ağlamaya başlamıştır.
Şimdi nerden çıktı bu diyebilirsiniz. Anlatayım. Yaz tatili dolayısıyla çocukları hafta sonu yüzme kurslarına götürme vazifesini üstlenmiştim. Hafta içi Kur'an kursuna gittiğimiz için program öyle denk geldi. Otobüs bekliyoruz. Az sonra bizi yüzme kursuna götürecek otobüsümüz geliyor. Otobüs büyük ama içi daha da kalabalık. Çocuklarla arka sıralarda bir yer bulduk.
Birkaç durak sonra otobüse bir gurup liseli genç kız binmişti. Sanırım dört öğrenciydi. İkisi örtülü, ikisi de başı açıktı. Oturduğumuz yere kadar geldiler. Bir alışveriş merkezinin önünde buluşup sinemaya gitmişler ve sinema dönüşü evlerine dönüyorlardı. Film hakkında yorumları, aktrislere özenmeler, hal ve hareketler bir yana kalsın. Belli ki etkilenmişler.
Hikaye'de biraz sonra olanlara itirazım olacak. Baş açık kızlardan biri otobüsten inmek için ayağa kalktı. Tutacağa tutunmak için elini yukarıya kaldırınca olanlar oldu. Kızcağızın namahrem yerleri görünmesin mi? Bu duruma en çok üzülen yanındaki koltukta oturan başörtülü arkadaşı oldu. Hemen arkadaşının elbisesini düzeltti. Pantolonu yukarı kaldırdı. Elbiseyi de aşağı çekti. Eskilerin deyimiyle zevatı zevahirden kurtardı.
Yaptığı işin ahlak sınırlarını zorladığını fark eden başı açık kız öğrenci, etrafında ona bön bön bakan genç erkekleri görünce yüzü kızarmış. Yaptığı işin ayıp olduğunu anlamıştı. Elini yukarıdan indirdi. Ve namahrem yeri görünmeyecek şekilde otobüsten inmeyi başarmıştı.
Şimdi başı açık ve başı kapalı kızların ahlak davranışları karşısında şunu söyleyebiliriz. Birisinin ailesi ona mütedeyyin anlamda din terbiyesi yanında ahlak terbiyesi de vermiştir. Diğerinin ailesi moda ve kitle iletişim araçlarının etkisiyle kendilerini rüzgarın akımına bırakmıştır. Haliyle kızları da onlar gibi giyinir onlar gibi davranır.
Şimdi biz, toplum olarak ahlak erozyonuyla karşı karşıyayız. Buna direnen insanlar yobazlık lekesiyle ötekileştirilmeye maruz bırakılıyor. Oysa bu gün dindarların yanında kabul gördüğümüz siyasal düzen, hem toplumda hem de kişide ister istemez yeni bir ahlak davranışı oluşturması gerekmez mi? Ya da gazete manşetlerine bilmem hangi mankenden "cesur pozlar" diye sunulan habere ceza yağdırıp. Ertesi gün falanca mankenin "iffetsiz pozları" ahlak sorunu yaşatıyor şeklinde bir tekzip haberi oluşturulsaydı. Belki bu genç kızımız da ailesi de bu mahale meydan vermezdi.
Avrupa'yı ahlak düşkünlüğüyle suçladığımız zamanlarda bile onlar bizim ahlakımıza özenmişler. Bizim gibi giyinme çabasına girmişlerdi. Nasıl mı, Cenap Şehabeddin'in Evrak-ı Eyyamında bildirdiğine göre Fransa'nın en büyük kadın şairlerinden Madame Le Lara Mardirus şöyle diyordu. "Kadınlarınıza söyleyiniz! Saadetlerinin kıymetini bilsinler. Kapalı yaşamaya alışsınlar. Kapalı yaşamak, onları öyle sıkıntıdan korur kiu2026 Ah, şu omuzumda hıçkırarak ağlamış kızların adetini bilseler. Kulaklarım, sevilmiş kızların çok feci ve kalpleri yakan şikayetleri ile dolu. Evet, ışıklar ve çiçeklerle dolu bir baloya girebilmek çok tatlı gibi görünür. Fakat sevdiği kocasıyla oraya gelen kadının kemiren kıskançlığı ne çok elem verici bir yılandır. Bunu düşünebilir misiniz? Balo, tiyatro ve bütün buluşma yerleri hanımına bağlı olan bir erkek yahut kocasını seven bir kadın için bir azap hücresi, bir cehennemdir. Bunları hanımlarınıza, hemşirelerinize iyice anlatın." (Evrak-ı Eyyam, Cenap Şahabeddin.)
Ahlak ve manevi duygular bir milletin en etkin var olma sebebidirler. Bunlar azaldığında veya kaybolduğunda o milletin kesin çöküşü başlamış ve bağları kopmuştur. Hiç unutmam 28 Şubat'ın soğuğuna direndiğimiz günlerin öncesindeydi. Refah Partisinin gençlik kollarında çalışmalar yapan bir arkadaşımız başı açık bir bayanla nişanlanmıştı. Bunu o zaman mahalleden ağır abiler yadırgamıştı. Bunun üzerine gelin adayı hanım kızımız, hem müstakbel damat hem de çevresi üzülmesin diye tesettüre girmişti. Fakat çok geçmeden 28 Şubat soğuğuna yakalandı Müslümanlar. Artık iktidar değiller. Ne olacaktı. Nasıl bir dönüşüm geçirilecekti. Toplumsal ve siyasal olarak o günleri yaşadık. Peki, nişanlı çiftlere ne oldu, biliyor musunuz? Genç kızın ailesi damat tarafına nişan yüzüğünü geri gönderdi ve müstakbel gelin adayı da tesettürden çıktı. Sonra saçlarını bir sağa bir sola dağıtarak sokaklarda arz-ı endam etmişti.
Şunu düşünmek hakkım. Toplumsal olarak duygusal Müslümanlıktan reel Müslümanlığa geçemeye hazır olduğumuz bir dönemdeyiz. Zaten bunun için değil mi ki Müslümanlığımıza dönerken Batılı güçler başımıza her türlü terör belasını bulaştırıyor. Bunun için değil midir ki yüz yıl önce oluşturduğu ırku00ee uyanış gibi yeniden başka ırku00ee uyanışlara çanak tutmakta.
Biz, birey olarak evvela şunları yapalım. Derdimiz, elbetteki sadece kendi boynumuzu kurtarmak olmamalıdır. Halka halka büyüyen ve iyiliği emredip kötülüğü sakındıracağız. Evde yalnızken televizyon başında saatlerce izlemeyi bırakırsak sokaktaki bir çocuğu düzeltebiliriz. Kıyafetimizin albenisini eve saklarsak meyhanenin kapısından bir genç dönebilir. Fıtrata uygun giyinirsek çoğu genç elindeki hapları çöpe atabilir. Çünkü uçuş moduna geçiyorlar hap alırken. Kendi içimizdeki ayrık otlarımızı temizlerken nesil yeniden kazanılabilir.
Hem birey, hem toplum hem de siyasal erkin sorumluluklarının bilincinde olması dileğiyleu2026