‘Ahiretsiz Müslümanlık’
“Ahiretsiz Müslümanlık” derken ahireti inkâr edenleri kastettiğimiz sanılmasın, aksine ahirete iman edenlerin ahiret gerçeğini ciddiye almamalarına dikkat çekmek istiyoruz…
Ahirete iman ediyor fakat basite alıyor…
Haklı olarak şunu iddia edebilirsiniz;
“Ahiret yok diyen mi var!..”
“Hayır, olmayan bir durumu abartıyorsunuz!” diye düşünebilirsiniz…
Ben de derim ki, “ahiret vardır” demek kolay, peki siyasetimizde, ticaretimizde, kamusal alanımızda, sanatımızda, kültürümüzde, sanalımızda, sosyal hayatımızda, yargımızda, yürütmemizde, yasama sistemimizde ne kadar ahiret var?
Evet, inanç dünyamızda, yaşadığımız reel hayatta ahiret yokmuş gibi bir gidişatımız var…
Halimiz, hareketimiz, hayatımız gerçekten ahirete iman edenlerin hayatına ne kadar benziyor…
Ahiret afakileşiyor… Ahiret ufkumuz köreliyor…
Ahireti çağrıştıran her şey birer birer hayatımızdan çıkıp gidiyor… Dünyanın metası, maddesi, menfaati ahireti itiyor… Maverayı, maneviyatı, metafiziği eziyor…
Unutmayalım ki, ahireti hayatın dışına iterseniz, adalet, ahlâk, asalet, anlam ve amaç bütünlüğünü kaybeder…
Yozlaşmanın, çürümenin, kokuşmanın, kirlenmenin önüne geçmeniz zorlaşır…
Ahiretsiz devletin, medeniyetin, toplumun, şehrin, ailenin ayarı yoktur…
Ahiret yoksa alçalmanın ve azgınlaşmanın önünü nasıl alabilirsiniz?
Ahiretin konuşmadığı yerde arzular konuşur…
Ahiret bağlantısı olmayan kapital, kariyer, koltuk, konfor, kalem, klavye, kelime, kâr, kazanç vesaire… kurtuluş değil kahırdır…
Ahiret ötelenince kişi kendini ötekiler üstü görmeye başlar… Şımardıkça şımarır… Kendini ‘hesap sorulmaz’ sanar…
En büyük aldanış… Ahiretsiz yatırımlar… Bağlantılar… Birliktelikler…
Üzülerek ifade ediyorum; kimi İslamcıların düşünce, kültür, eğitim, sanat dünyalarında ‘Cennet ve Cehennem’ temalarına yer verilmediğine tanık olabiliyoruz…
Yoksa ahiret dünyaya feda mı ediliyor? Dünya için ahireti satıyor muyuz?..
Unutmayalım ki, ahiret bize dünyada lazım… Ahiret, ahirette kazanılmaz, dünya da kazanılır…
Ahirete iman, ahirete varmadan ahirete hazırlanmaktır…
Ahiret inancımız diriyse biz de diriyiz demektir…
Peki, nasıl bir iman?
Yakîne dönüşmemiş, oturaklaşmamış, yerli yerince yerleşmemiş bir imanla ahirete yürünmüyor…
Allah’ı görüyormuşçasına Allah’a kulluk etmeye ‘ihsan’ diyoruz…
Ahireti görüyormuşçasına ahirete iman kulluk etmeye ‘ikan’ diyoruz…
Neden ahiret konusunda bu kadar rahatız? Müjdelendik mi?.. Yoksa Yahudilerin düştüğü yanılgıyı mı yaşıyoruz?..
“Sayılı birkaç gün dışında ateş bize dokunmaz!..”
Hiç düşündük mü, vicdanlar neden kısılır? Ruhlar neden daralır? Yürekler neden katılaşır?..
Vicdanları besleyen, ruhları ayağa kaldıran, yürekleri diri tutan ahiret ufkudur…
Hesap gününü hesaba kattığınızda hayatın rengi değişir…
Seslerin, renklerin, lezzetlerin, arzuların etki gücü farklılaşır…
O halde tekrardan hatırlayalım; sondan da öte bir son vardır…
Her hesabın üstünde bir hesap görücü olarak Allah vardır…
Ahireti mezar da değil, yürüdüğün yolda, yaptığın işte, kurduğun cümlede, her katıldığın aktivite de, performansında aksiyonun da arayacaksın…
Ve çocuğa sadece şunu sorma!
“Büyüyünce ne olacaksın?”
Bir soru daha ekleyiverelim;
“Ölünce ne olacaksın!”
Anın değerini bilmek bir ahiret eğitimidir…
Ahiret inancı bizi arındıracak… Ancak gel gör ki, gerçeği en net ortaya koyan elbette Kur’an’ Kerim’dir:
“Doğrusu siz ahireti uzak görüyorsunuz.” (Kıyame, 21)