Ah Uhuvvet!
Uhuvvet, yani kardeşlik. Bu asu00eel, manidar kelimenin bazıları için herhangi bir geçerliliği kaldı mı, bilmiyorum doğrusu. Neredeyse savaş naraları atarak birbirine girişen 'kardeşler' sanırım artık "cemaat kardeşliği"ne, "parti kardeşliği"ne veya "grup kardeşliği"ne iltifat ediyorlar. Cenab-ı Allah'ın Kur'an-ı Kerim'deki "İslam kardeşliği" hakikati, onları pek ilgilendirmiyor. "Müminler kardeştir" ayet-i kerimesini ya duymuyorlar veya duymazlıktan geliyorlar. Gördükleri, duydukları, belki de sık sık okudukları küçük bir eser var. Bediüzzaman Said Nursi'nin Uhuvvet Risalesi. Orada deniliyor ki:
"Evet, mü'min kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için Nass-ı Hadu00ees ile: 'Üç günden fazla mü'min mü'mine küsüp kat'-ı mükaleme etmeyecek." Üç günlük küslük yasaklanırken, aylarca, belki de yıllarca küsecek olanlar acaba göğüslerini gere gere "Biz O Yüce Nebi'nin ümmetiyiz" diyebilecekler midir? Risalede adeta bugünkü Müslümanlara hitap ediliyor. Birleştirici unsurlar varken, ayrılığa gitmenin, kin ve düşmanlığa sapmanın akıl karı sayılmadığı, kardeşlik anlayışına zulüm olduğu vurgulanıyor. İşte o muhteşem sözler:
"Her ikinizin; Halikınız bir, Malikiniz bir, Mabudunuz bir, Razıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, Dininiz bir, Kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir, ona kadar bir bir." Devamında, bu kadar 'bir'likten sonra 'vahdet'e, 'tevhid'e, 'ittifak'a ve 'muhabbet'e yönelmenin zaruretine dikkat çekiliyor. Eser, büyük ikazlar ve gerçeklerle dolu. Mesela Hafız-ı Şirazi'nin şu sözü naklediliyor: "İki cihanın rahat ve selametini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkarane muaşeret ve düşmanlarına sulhkarane muamele etmektir."
İlerleyen sayfalarda hadis-i şeriflerde bahsedilen ahir zaman fitnelerinden söz edilir ve bu müthiş zararlı şahısların, Müslümanların hırs ve ayrılıklarından faydalanarak az bir kuvvetle yeryüzünü darmadağın edeceği ve koca İslam alemini esaret altına alacağı hatırlatılır. Hazret devam ediyor: "Ey Ehl-i u00ceman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı 'İnneme'l mü'minune ihvatün' (Müminler kardeştir) kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk, ikisini de dövebilir. Bir mu00eezanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i u00eeman! İhtiraslarınızdan ve husumetkarane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz." "Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir. Hırs, maden-i zillet ve hasarettir." sözü de korkunç ihtirası gemlemeye yetmiyor mu? Nursi'yi 'üstat' kabul ettiğini iddia edenler, arada bir kavgadan yorulduklarında fırsat bulup risale okurlarsa belki de bu kör mücadelenin anlamsızlığını görecekler. Okumak yetmez yaşamak da lazım tabiu00ee.
Hazret, inananlar arasındaki sevgiyi çok önemsiyor ve herkesi kalbe dokunmaya davet ediyor; diyor ki: "Mü'minler mabeyninde muhabbet, ehl-i u00eeman için güzel bir hasenedir. O hasene içinde ahretin maddu00ee sevabını andıracak manevu00ee bir lezzet, bir zevk, bir inşirah-ı kalb dercedilmiştir. Herkes kalbine müracaat etse bu zevki hisseder." Arka kapaktaki son satırlarla taçlandıralım: "Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackarane ittihad gittiği vakit, manevu00ee hayat da gider." Çalışma odamın duvarında Tevfik Kalp'in hüsn-ü hat eseri duruyor: "Ah teslimiyet". Hattatımıza bir yazı daha yazdırmak istiyorum. İsmi, "Ah uhuvvet!" olmalı.
Cuma akşamları ATV'de merhum başvekil Adnan Menderes'le ilgili bir dizi filmi seyrediyorum. Çok ibretli ve duygulu; herkese tavsiye ediyorum. Ben doğduğumda Menderes yaşıyordu. 34 gün sonra kanlı darbeyi yaptılar, bir yıl sonra da şehit ettiler. Menderes'i ve arkadaşlarını asanlar bugün lanet ve nefretle anılıyor ama O, aziz milletimizin sevgilisi oldu ve gönüllerde taht kurdu. Turgut Özal'ın kıymetini bilmeyen bedbaht aydınların bir kısmı, vefatından sonra nedamet gözyaşları döktü. Bugün yeni Türkiye'nin önünü açan, bütün vesayetleri ortadan kaldıran, halkının, İslam aleminin ve mazlum milletlerin sevdiği ve güvendiği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la savaşanlar da yarın öbür gün pişman olacaklar, biliyorum. İnşallah, ferasetle gerçeği bir an önce görür, intibaha gelirler. Rıza Tevfik gibi, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han'a önce şiddetle muhalefet edip, düşürülmesinden sonra da özür şiirleri yazmasınlar. Allah kalplerimizi ve niyetlerimizi temizlesin, hepimize kardeşlik şuuru nasip etsin.