Ah şu politikacılar!..
Eski CHP’li Politikacı Zülfi Livaneli’nin Gazeteduvar’dan İrfan Aktan’a verdiği röportajı okurken, “politika ve politikacılarla araya mesafe koymanın” ne kadar faydalı bir “tedbir” olduğunu düşündüm bir kez daha.
Kim yaklaşırsa, içine çekiyor politika…
Arkadaşı arkadaşa, akrabayı akrabaya düşürüyor.
Zemininde “politika”nın olduğu ilişkiler, çatışmaya varıyor.
Politika, bizi bizden uzaklaştırıyor!
*
İsmet İnönü’den, Bülent Ecevit’e kadar CHP Geleneği içinde ne kadar “Lider” varsa, bir kaba yerleştiriyor Zülfü Livaneli…
Aslında, CHP’nin Kurucusu Büyük Atatürk’e de isim vermeden “dokundurmaları” var.
Orası “hassas” alan olduğu için “Ortada kuyu var yandan geç!” taktiğini uygulamış ama…
“Madem devleti kurduk, buna bir de sol boyut ekleyelim!” cümlesi ne anlama gelebilir ki?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucusu, “Ulu Önder”, İsmet İnönü mü yani?
Aslında, Zülfü Livaneli’nin Mustafa Kemal Atatürk’ü gündeme getirmemesi iyi olmuş.
Lâf lâfı açsaydı ve konu, mesela Dersim’e ve Seyit Rıza’ya gelseydi, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun hiç hoşuna gitmezdi bu durum!..
*
Neyse, devam edelim:
Zülfü Livaneli, röportaj boyunca, birçok “yürekli gencin” nasıl kullanıldığını anlatıyor.
“1968
kuşağını, öncesi ve sonrasındaki sol hareketleri korkunç bir biçimde kırdılar.
Sol hareketlerin içine ajanlar, provokatörler yerleştirdiler, devrimcileri
silaha yönelttiler!” diyor mesela…
“Silaha yönelim” için de…
“Bu çok
büyük bir hataydı” tespitinde bulunuyor.
Binlerce vatan evlâdının toprağa düşmesine, milyonlarca
hayatın kararmasına, ülkenin darbelerden darbelere sürüklenmesine yol açan bir
hata!..
*
Livaneli, röportaj boyunca büyük bir “proje”den bahsediyor.
“Proje” kelimesini kullanmasa da, anlattıklarının işaret
ettiği bu.
Söylediklerinden “ana fikri” bulmaya yetecek bir bölümü buraya alalım,
dikkatle okumanız dileğiyle:
“CHP, DSP, SHP gibi partiler sol partiler değil, gelenekleri
de sola dayanmıyor, gelecek programları da. Fakat sol olarak sunulan bu partilerin başına, hiçbiri solcu olmayan birtakım
liderler getirildi. İsmet İnönü, Bülent Ecevit solcu muydu? Ecevit gibi
politikaya meraklı, hırslı, Robert
Kolejli genç bir siyasetçinin önündeki
bütün engelleri kaldırarak CHP’nin başına getirdiler. İsmet İnönü’nün yerine Ecevit’in getirilmesi bir operasyondu; darbe
gibi bir şeydi. Nitekim Ecevit’in de CHP’yi sol gibi gösterip bahsettiğim
sınıfsal kesimlerin başını bağlamak isteyenler için ne kadar isabetli bir isim
olduğunu zaman içinde gördük. Deniz Baykal bahsine geleceğiz ama; Baykal solcu muydu! Hiçbir alakası yok.
Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. (..) Bakın, Ecevit’i
Robert Kolej’den bulup getirdikleri gibi, DYP’nin başına da yine Robert Kolejli
Tansu Çiller’i getirdiler... Ecevit de, Baykal da partilerinin başına solcular belediyelerde,
hükümette iktidar olamasın diye getirildiler. Solun başını bağlayan, yolunu
şaşırtan insanlar bunlar. Ecevit, Fetullah Gülen teşkilatıyla yanyana geldi,
onlara kontenjan verdi, her türlü olanağı sundu. ‘Cemaat’i devlete ilk
yerleştiren Tayyip Erdoğan değil, Bülent Ecevit’tir. Uzun lafın kısası, Ecevit, Baykal gibi
insanlar sol filan değil, soldan hoşlanmayan tipik Türk milliyetçileridir. Erdal
İnönü; rahmetlinin solla ne ilgisi vardı? Erdal Bey devlete güvenen biridir.
Çünkü babası İsmet Paşa’dır; devletin içinde, köşkte büyümüştür. Onun için 2
Temmuz’da Sivas’ta arkadaşlarımız otelden telefon açıp ‘Bizi yakıyorlar’
dediklerinde, Sivas Valisi de ‘Hayır efendim, öyle bir şey yok.’ dediğinde,
valiye güvenmiştir. Sol gelenekten gelen biri olsa, valiye mi, ‘Bizi
yakıyorlar’ diyen aydınlara mı güvenirdi? (..) ”
*
Okuduğunuz bu bölümde, ne kadar büyük iddialar var değil mi?..
Büyük bir “proje”den bahsediyor Zülfü Livaneli.
Alıntıladığımız kısmın son bölümündeki “Vali” vurgusu da son
derece önemli.
Zülfü Livaneli, şöyle biraz daha “derine” girse, Sivas Olayları’nın “esas boyutlarına” gelecek ve Türkiye’yi büyük bir “Laik-Antilaik
Çatışması”na sürüklemeyi hedefleyen korkunç plândaki “derin sol ve derin sağ” unsurları gündeme getirecek de…
Orası mayınlı alan.
Röportajın son bölümünde, “O kadar sinsi saldırırlar ki, gözüm yemiyor!” diyerek, “mayınlı
alanlara” niçin girmediğini söylemiş aslında Zülfü Livaneli.
Sivas Olayları’nın arka plânına bir girilebilse…
Ah bir girilebilse!..
Bendeniz buna teşebbüs ettim, nice yazı dizileriyle
“gerçeğin” etrafında dolaştım.
Tam hedefe varıyordum ki, “sağlı-sollu” “sinsi operasyonlara” maruz kaldım!
*
Zülfü Livaneli, bu ilginç röportajda, “sağ ile işbirliğini” yerden yere vuruyor ama…
Sonuçta dönüp dolaşıp “sağ
ile işbirliği”nden başka çare olmadığına varıyor!..
“Mahalli Seçimlerde”, AK Parti’nin “ağır yara almasına” yol açan işbirliğini göklere çıkartırken ve bu
yolda, “en az Tansu Çiller kadar sağcı”
olan bir Politikacı’yı överken, “Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu!” dedirtiyor bize…
CHP’nin Deniz Baykal ve öncesindeki bütün genel başkanlarını “sol görünümlü sağcı” çerçevesine
yerleştiren Zülfü Livaneli’nin methettiği “kurtuluş”
formülünün omurgasını, “En az Tansu
Çiller kadar sağcı” olan bir Politikacı ile “dayanışma” oluşturuyor!..
“Bir Kişi”den “kurtulmak”
için “herkesle” işbirliği yapılabilir mi?..
Hatta…
“Dua”nın gücünden de faydalanılabilir mi?
Zülfü Livaneli’nin, Kemal
Kılıçdaroğlu bahsi geçtiğinde…
CHP’nin şimdiki Genel Başkanı’na,
“Allah kolaylık
versin!” diye dua etmesi çok hoş.
Yüksek müsaadeleriyle, “Allah duanızı kabul etsin!” dememe hakkımı kullanacağım!..