Ah mahrumiyet!
Bir telaş var bugün herkeste. Haftalardır sevgilinin huzuruna kabul edilmemenin huzursuzluğu bitecek gibi. Lakin endişeli görünüyorlar. Ya tekrar kabul edilmezsek huzura diye.
Yeni bir gelişle geldiler sevgilinin huzuruna. Yüzlerde endişe, ağızlarda peçe vardı. Kolların altındaki seccadelerse şairin dediği gibi bu dünyadaki bir namazlık saltanatın temsilcisi gibiydi.
Herkes birbirine endişeli gözlerle bakarken yine aynı yerde buluşmanın heyecanını yaşıyordu derinden. Huzura çıkmak isteyenler eller birbirine uzatılmadan, bedenler birbirine dokunmadan ve ağızlardan çıkan kelimeler anlaşılmadan sevgilinin avlusunda halvet ediyorlardı.
Ve huzura kavuşmak için içeriye alındılar sırayla ve asırlardır uygulanmayan bir resmi geçit adatıyla. İsimleri tek tek yazılıyordu beyaz sayfalara.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak intibaıyla girdiler içeriye. Lakin istedikleri yere oturamadan ve aradaki mesafeler açılarak huzura öyle kabul edilecekleri söylendi.
Aralarındaki fiziksel mesafelere rağmen nihayet onun huzurundaydılar bu lahuti mekanda olanlar. Sosyal yakınlığın, ruhsal iştiyakın ve kalbi tatminiyetin yanında huzurdaki en büyük huzursuzluklardan biri gibi görünse de fiziksel mesafe asıl huzursuzluk huzurda fazla kalınamayacağının ilanıydı.
İçerideki hareketlilik her ne kadar bir huzursuzluk endişesinin alameti gibi görünse de onlar geçmişlerdi kendilerinden. Bunca hafta huzurdan ayrı kalmanın mehabetiyle başlar öne düşmüş ve gözler buğulanarak yüreklerden gelen yaşlarla yanakları ıslatmaya başlamıştı.
Sakinliğin ve sadeliğin bir de günlerdir sevgiliden ayrı kalmanın huzurdaki heyecanıysa bir an önce kıyama durmak ve anlı sevgilinin huzurunda secdeye koymaktı.
Günlerin en hayırlısına anların en değerlisine ve sevgililer sevgilisine kavuşmak için huzurda bekleyen bu lahuti simalar o kadim kabul sadasıyla bir daha irkilerek kendilerine geldiler.
Bir başka hüzünlüydü bugünkü sada. Mahrumiyetin mahcubiyetini semalara arz ederken ilahi bir huzur doluyordu herkesin yüreğine.
Vakıa huzura kabul edilmenin ilanıydı dinin temeli olan bu şehadetler. Aynı heyecanla bir kez de içeride yankılandı bütün aleme ilan edilen huzura davet sesleri. Sevgilinin azameti, ondan başka sevgili olmadığının ikrarı ve şehadeti, peygamberin resullüğünün aynı anda ilanı ve tasdiki, huzura davetin asıl kurtuluş olduğunun ısrarla ifade edilişi ve yeniden kıyama kalkışla yine sevgilinin büyüklüğünün tekrar be tekrar ikrarı bir başka yankılanıyordu içeride.
Huzurdaydılar. Ağızlar ve eller bağlı lakin yürekler hiçbir zaman olmadığı kadar serbest ve içliydi. Yaşamayan bilemez o hali. Ve o hali yaşayamayanların nicedir hali pür melali.
Dalmıştılar huzurda olmanın huzuruna. Bütün varlığın dilleri olmuş gibi hediyeleri sevgiliye sunmakta birbirleriyle yarışıyor gibiydiler. Aynı beden diliyle, lisandan dökülen o enfes ayetlerle sevgiliye kavuşmanın huzurunu secdeye kapanarak ifa ediyorlardı.
Doyulmuyordu secdedeki huzura. Bir ömre bedeldi secdedeki huzur. Hiç bitmesini istemez gibi dalmak isterken huzura bir ses duyuldu tekrar bu ilahi mekanda. Huzurda fazla kalınamayacağı söylendi. Buradaki huzurun evlerde devam edilmesi istendi.
Haftalardır huzurdan uzak olmanın firak ateşi visale inkılap ederken yeniden duyulan bu ses bir anda yüzleri gerip gönülleri hüzne gark eyledi. Lakin yapılacak bir şey yoktu. Bu da sevgilinin bir buyruğu gibiydi.
Huzurda olmanın huzuruyla edeple toplanan saltanat seccadesini incelikle katlayarak tekrar koltuklarının altına koydular ve kemal-i edeple huzurdan ayrılmaya başladılar.
Bugün bir çok duyguyu iç içe geçmiş şekilde yaşıyordu buraya gelenler. Huzura kabul edilmenin heyecanının yanında her şeyin artık eskisi gibi olamayacağı kaygısı bir çile gibi geliyordu insanlara. Hele huzurda olamayanların hüznü bir başka yankılanıyor gibiydi huzura.
Bu gök kubbenin altında lisanı bir yüreği bir hatta her şeyi sadece BİR olanların çocukları ve hayattan fazla yaş alanları burada görememeleri huzurdan ayrılırken yaşanılan ayrı bir huzursuzluktu.
Ah mahrumiyet! Ah mahrumiyet! Sevgilinin huzurundan uzak kalmanın neticesinde oluşan asil mahrumiyet! Her şeyin zıddıyla anlaşılması için ne yaman bir iklimsin.