Ah İnsan(lık)!
İnsanlık da dünyamız gibi en ileri yaş grubuna vardı. Ayaklarında iken enerjisi masum bir çocuk gibiydi. Dizlerine gelince koşmaya ve çalışmaya başladı. Beline vurunca aile kurdu. Göğsüne gelince medeniyeti zirveye vardı. Ne yazık ki başına ardından da diline vurunca son raddesine geldi.
17. asrın sonuna dek insan, aklı başında temiz yürekliydi. Hatta yüreğindeki erdem, aklının kesmediği şeyleri tamamlar gibiydi. Bu asırdan sonra tamamen başa geçen ve kalbe uğramadan sadece beli işleten enerjisi insanlığımızı maddi ve manevi çok zayıflattı. Gele gele bugünkü dayanılmaz ve çekilmez hale vardık.
Her şeyde zıtların istenmeyen şıkkı galip gelmeye başladı. Bu ölçüsüzlük, evrenin dengesini bozdu. Kirlenen kafalar ve ruhlar, temiz olan şeyleri kirlettiler. Bilhassa gönlümüz çok kirlendi. Ruhumuz nurunu kaybetmeye ve karanlığa gömülmeye başladı.
Ölüm olağan bir hale geldi. Her ölüm bazı boyutuyla trajik olurken artık tamamen istatistik olarak insanlığın gündeminde yer alıyor. Sıradanlaştı ölümler ve saymaya başladık ölenleri. Hayatın güzelliklerini kaybettiğimiz gibi ölümün hikmetini de göremez olduk. Üç günlük yası dahi sulandırdık. Ölümü sıradanlaştırarak, o anda dahi zevklerimize dalar olduk. Hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmeyi daima vurgulayan seküler ve sanal durum ölü mezara konulmadan galip gelmeye başladı. Ölüm nasihat olmaktan ziyade sıradan bir olay gibi duruyor.
Zulüm adalete galip geldi. Devre ve güce göre bir adalet oluştu. Adalet, insanı hemcinsine bir de diğer varlıklara karşı koruyan ve durduran kuralların hepsiydi. Aklın aydınlığını kalbin derinliğindeki insani halleri ortaya koyan prensiplerin tümüydü. Varlık arasındaki yetersizlik ve yetkisizliğimizi anlamlı çizgide tutan kaidelerin bütünüydü. Ya şimdi! Zulüm galip geldi adalete. Aklın ve kalbin şaşmaz terazisi olan adalet iktidar ve çok yüzlülüğün ağırlığı altında mağlup olmuştur. Herkese göre bir adaletten ziyade devre ve duruma göre bir adalet zulmün tanımıdır. Mazlumun feryadıdır. Acizin göz yaşıdır. Güçlünün felaketi ve helaketidir. Bu, insanlığın son raddesidir.
İsraf iktisada galip geldi. Doymak bilmeyen iştahalarımız, bitmek bilmeyen arzularımız, sınır tanımayan isteklerimiz bunlara yetmeyen gelirimizi gölgede bıraktı. İhtiyaç olmayan şeyler artık ihtiyacın da ötesinde denetlenemez arzu nesnesi olmaya başladı. Harcamalarda inancımızın değil kapitalizmin isteğine boyun eğdik. Elimizde olanın şükrünü eda etme yerine olmayanın şikayetini her tarafa serdi kelam ediyoruz. Haliyle helal ile haram arasındaki çizgiyi neredeyse yok ettik. Hatta üzerinde yürümeye çalıştığımız tek yol haline getirdik.
Yalan doğruya galip geldi. İnsanlık hep doğruluğun güneşinde şehbal-endaz olmuştu dünyadan semanın derinliklerine. Ya savaşta yalan söylerdik ya da evlileri barıştırmakta. Başka da dolaşmazdı insanlığımızın semtinde yalan ve türevleri. Şimdi en güvendiklerimiz dahi yalan söylüyor küçük bir menfaati için ve yüzü kızarmadan. Artık dünyevilik ve sekülerlik bataklığında tepinenleri siz düşünün. Telefonda yalan söylüyoruz, televizyonda yalan söylüyoruz. İşe alırken yalan söylüyoruz işten çıkarırken yalan söylüyoruz. Evlenirken yalan söylüyoruz boşanırken yalan söylüyoruz. Malı satarken yalan söylüyoruz alırken yalan söylüyoruz. Kendimize yalan söylüyoruz başkasına yalan söylüyoruz. Bütün bunları yaparken yüzümüz kızarmıyor. Hatta yalan yegane sermayemiz olmuş. Bir bilsek yalanın ve yalancının Allah’ın kudretine iftira ve peygamberin tarif ettiği Müslümanın tam zıddı olduğunu. Merak etmeyin herkesten ziyade biliyoruz. O halde niye yapıyoruz! Dediğime geldiniz mi. Sonuna gelmişiz insanlığın.
Samimilik yerini ikiyüzlülüğe vefa da riyaya bıraktı. Çok canım yanıyor bunları söylemekten. En yakın dostumuzun dahi bir kaç yüze sahip olduğunu görmekten. Maatteessüf olduğumuz gibi görünemediğimiz bir zamanın tam ortasındayız. İktidar uğruna çabuk değişiyoruz. Bilsek ne trajik-komik bir gülünçlüğe düştüğümüzü inanın utanırız insanlığımızdan.
Taleplerimiz ve hak etmediğimiz yerlerde oluşumuz bizi ne kadar itici kimliksiz bir kişiliğe büründürdüğünü görsek görürüz ilahi oyunun son perdesini oynadığımızı.
Yetersizliğimize rağmen ehliyetli görünmenin zirve yaptığı ne çok trajik bir zamanın içindeyiz. Çekinmeden kıyıyoruz ehliyetlilerin canına. Kukla oyuncaklar gibilerini koyuyoruz onların yerine. Bir boşluk oluşuyor orada bize. İstediğimiz gibi oynuyoruz kendi kendimize.
Hürmet yerini benlik kabarması hürriyete bıraktı. Hayatın her aşamasında bireysellik öne çıktı bu zamanda. Ne kadar yaş farkı olursa olsun tercihi benden yana kullanıyoruz. Akademiden tutun eğitimin en alt birimine toplu taşıma araçlarından genel yaşam alanlarına, mahkeme salonlarından üniversite kürsülerine kadar yeni yetmeler büyük had bilmezlerdir. Adam olmadan cin çarpmaya başladık. Duygudaşlığın yerini anı yaşamak erdemin yerini haz aldı. Her türlü hürmetsizliği bir hürriyet gibi algılamaya başladık.
Zenginler fakirleşti fakirler zengin oldu. Zannederim hiçbir zengin yoktur ki sermayesine haram karışmasın. Hiçbir fakir de yoktur ki sabrederse selamete ulaşmasın. Zenginleri hırs fakirleştirirken fakirleri kanaat zenginleştirmektedir. Bir defa suları bulanık oldu haramla zenginlerin ve tuz karıştı saf sularına. Ayrıştırmak için göz yaşları dahi inci olma özelliğini kaybetmiştir.
Marifetin yerini cehalet aldı. Okumuyoruz artık. Gözün faaliyeti olan bakmayı beynin faaliyeti olan görmeye tercih ettik. Sadece bakıyoruz sanal alemlere. Okuma zevki olan ilahi emri ve derinleşmesine gerçekleşmeyi maveranın derinliklerine gönderdik. Trajik olan da okumadan çok okumuş havasında olmamızdır. Öğrenmeden çok şey bilmiş gibi davranmamızdır. Bir ihtisas elde etmeden her alanda mütehassıs gibi konuşmamızdır. Metne nüfuz etmeden sözün şehvetiyle durmadan ahkam kesmemizdir. Kitaba dokunmadan bütün kitapları biliyormuş gibi isim saymamızdır.
Ben daha ne diyeyim insanlığın son raddeye geldiğine dair.
Tabii ki ümitsiz değilim. Yaşama tutunacak az da olsa çok kıymetli şeyler var. Nev’im hakkında fazla bir beklentim olmasın diye gerçekçi davranmak istiyorum.
Her şeye rağmen yaşamak güzeldir. Adaleti yer ve zaman sınırlaması yapmadan herkes için savunmak zulme karşı en onurlu duruştur. Sadelik en stressiz yaşama şeklidir. Hayatımız pahasına doğruluğun durağında durmak sevgiliye yakın konumlanmaktır. İçtenlik ve tek yüzlülük insan olmanın en değerli duruşudur. Hakiki hürriyet insanlığa hürmette saklıdır. Zenginliğin huzuru fakirliktedir. Yaşam yolculuğunda aydınlığa çıkaracak projektörün üzerinde bilgi ve hikmet yazıyor.
Bunları beşikten mezara devam ettirdiğimiz nispette insanız vesselam.