Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Ah Hasan ahhh!

Galiba birkaç yıl oldu bu hadisenin üzerinden zaman geçeli. Lakin hâlâ yüreğim, o günkü acıyı yaşar gibi bir elemin sıcaklığını hissetmekte.

Şehr-i Nur’un sonbahar mevsiminin güzel bir cumartesi günüydü. Mutat üzere sabah kahvaltısından sonra evden çıkmıştım. Kenar semtteki evimizden kentin merkezindeki arkadaşlarla buluşma yerimize gelmiştim. Hoşamediden sonra gönül dostlarıyla yarenliğe başladık. Sohbetin halvetinden şehrin hallerine kadar uzanan bir gönül iklimiydi bu dem. Ortamın halavetini çaylarımız daha da sıcak kılıyordu.

Aradan çok fazla zaman geçmemişti. Güzel giyimli bir beyefendi ve yanında ondan daha güzel bir genç selam vererek içeriye girdiler. Selamlaştık. Hürmet ettik, yer gösterdik. Çaylarımızdan da ikram ettik.

Hemen fark etmiştim adamın yüzündeki çaresizlik ve acizliği. Gencin siması ise bütün güzelliğiyle beraber bir derdin pençesinde kıvranmanın hüznünü anlatır gibiydi.

Kısa bir konuşma ve ardından gelen derin bir sessizlik hakim oldu mekana. Ardından yeniden başlayan konuşmanın acısıyla hepimizin yüreğini büyük bir elem kapladı. Ve adam kapana kısılmış ve çaresizlikle çırpınmaya başlamış bir kuş gibi başladı terennüme.

Allah aşkına bana yardımcı olun. Muhammed (A.S.M.), İsa(A.S.) aşkına bana bir yol gösterin. Çok çaresizim.

— Lütfen sakin olun beyefendi. Elimizden ne gelirse yapmaya hazırız. Önce şu çayınızı için. Sonra konuşuruz.

Çay mı gider boğazımdan efendim, çay mı?!

— Senin adın neydi delikanlı?

Haaasaaan

Efendim bu benim oğlum Hasan. Lisede okuyor. Ben de şu kurumda mühendisim.

— Oh maşallah. Hasan, adın gibi çok güzelsin.

Sağ olunnn.

— Ne güzel baba-oğul gezmeye çıkmışsınız. Hem çok iyi anlaşan arkadaşlar gibisiniz.

Öyledir babaaam. Ama ben değilim, ben değilim.

Dur Hasanım yapma öyle. Yüreğimdeki sızıyı artırma.

Yok baba yokkkk. Benden sana arkadaşşşş olmadığı gibi evlattt da olmaz.

— Dur Hasanım. Allah aşkına dur. Yorma kendini. İstersen biraz da bu beyefendileri dinleyelim.

— Bırakın efendim Hasan konuşsun, bırakın. Çok tatlı bir genç. Belki bize söyleyecekleri var.

Ve Hasan birden derin bir sessizliğe daldı. Yaşam belirtisi sadece göğsünün hafifçe kalkıp inmesiydi. Bütün bedeni bir anda derin bir sessizliğe ama insanı ürküten bir sessizliğe gömüldü. Hafifçe sandalyesine yaslandı ve başını babasının omuzuna dayayarak orada yokmuş gibi bir hal aldı. Ve başladı babası konuşmaya.

— Bilemiyorum beni ne kadar anlayacağınızı. Ama derdimin artık bu ülkedeki çoğu ailenin derdi olduğuna inanmanızı isterim efendim.

Hasan benim göz nuru bir evladım, diğerleri gibi. Hayat dolu, zeki ve her türlü değere saygılı bir evladım. Okulda da çok başarılıydı. Biz bütün bunları görünce evladımızın etrafının da kendisi gibi böyle güzelliklerle dolu olduğunu sandık ve onunla ilgilenmeyi bırakıp işlerimize daldık.

Ne yazık ki öyle değilmiş dışarısı beyler.

Bir gün okuldan acil çağırdılar. Büyük bir telaş ile okula gittim. Gördüklerim yıkıldığım an olmuştu. Hasan’ı ağzında köpüklerle birkaç kişi tarafından zapt edilemez bir durumda gördüm. Kriz geçiriyordu. Benim gibi herkes epilepsi nöbeti geçiriyor sanmıştı. Ama öyle değildi. Hasan sakinleşince hiçbir şey yokmuş gibi davranmadı. Bilakis hayatının en kıymetli şeyini kaybetmiş gibi etrafı aramaya başladı. Ve ben o an yıkıldım. Çünkü durumu anlamıştım ve Hasan’ımın ne tedavi edilmez bir derde müptela olduğunu sadece ben fark etmiştim. Dünyam yıkılsa da ümidim kırılmamıştı.

O gün bugündür Hasanımın derdine deva arıyorum.

— Ah bu gençliğimizin düştüğü şu yürekler acısı haller efendim ah! Bir taraftan uyuşturucu bağımlılığı diğer taraftan oyun bağımlılığı. Toplum çözüldü efendim. Aile çözüldü. Ve fert çözüldü. Çocuklarımıza ulaşan sadece salim İslami hareketler, sivil toplum örgütleri, cemaatler kalmıştı. Onları da toptancı zihniyetle öldürmek istediler. Bilmediler ki asıl öldürdükleri gençliğimizdir. Halbuki bu hareketler yüzyıllar boyu Allah rızası için gayret ettiler. Din ü devlete layık evlatlar yetiştirmek için her türlü fedakârlığa katlandılar. Yanlış yapan ve istisna teşkil eden bazı kişileri örnek gösterip bu faaliyetleri söndürmek isteyenler aslında tüm milletin ve devletin geleceğini söndürmek istediklerinin farkındalar mı? Ne olur efendim fitnelere karşı uyanık olalım.

Ne kadar doğru diyorsunuz. Baksanıza Hasan’ıma ve Hasanlara. Bir kısmı uyuşturucu ve türevlerinin pençesinde kıvranıyor diğer kısmı da oyunların bağımlılığıyla ekranlarda aptallaşıyor ve zihinleri dumura uğratılarak köleleşiyorlar.

Nolursunuz efendiler Allah rızası için Hasanıma yardım edin. Bakın gözümün önünde eriyip gidiyor evladım. Ne neşesi kaldı, ne de hayata tutunacağı yaşam enerjisi. Annesi de ağlamaktan her gün kahroluyor. Kardeşleri bu illet karşısında ümitsizliğe düşüp hayattan umutları kesiliyor.

Doktorlar da ciddi bir çare bulamadı. Evladımın sadece bedeni bağımlı değil aynı zamanda yüreği yaralı. O yüreğe siz dokunabilirsiniz ancak siz. Allah ve peygamber aşkıyla siz dokunabilirsiniz.

Hem buna inanın. Yeter ki Hasanımı kurtarın bütün servetim ve izzetim sizlerin emrinde olsun. Her türlü fedakârlığa hazırım bir baba ve insan olarak.

— Siz ümidinizi kesmeyin n’olursunuz. Biz öz evladımız gibi Hasan’a sahip çıkacağız. Hasan bizi sevdi biz de Hasan’ı. Değil mi Hasan?

— Evettt. Evettt. Evv..

Çaresizlik içerisinde kıvranan yüreği yaralı baba ve uyuşturucunun esir aldığı hayattan bezmiş Hasan hepimizin hüzünlü ve elemli bakışları arasında yanımızdan ayrıldılar. Hasan’ın hayata tutunması sanki sadece babasına tutunması gibi bir şeydi.

Ve biz bütün gayretimizle iman, her an ilaçtır fehvasıyla Hasan’la ilgilendik.

Zor zamanlardı. Hasan sanki iyileşti. Lakin iyileşen Hasan’dan çok iyileşme imkânı bulamayan Hasanlar o kadar çoğalmıştı ki ne ekonomi, ne eğitim, ne sağlık, ne siyaset, sanki bu kulvarı fark edemez olmuştu. Halbuki bu sıkıntı terör örgütlerinden, ekonomik krizden de beter bir hastalık. Bir anda ortaya çıkmasa da (ki çıkıyor) orta ve uzun vadede faturası ağır bir hastalık. İmanın ancak bu gençliğin devası olacağı gerçekliği ise her gün daha da baltalanıyor.

Ve ateş her daim düştüğü yeri yakıyor ama neticede gelenek ve gelecek kül olup bitiyor.

Ve asrın sahibinin feryadı şimdi daha çok yankılanıyor eğitimde, ailede ve dahi fertte: “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!” (Bediüzzaman Said Nursi)