Ağız tadı
Biz sıradan, küçük insanlar; biz doğum öncesine ve ölüm sonrasına inananlar; biz gözlerini huzurla geceye kapadığında sabah uyanmasak da olur diyenler; biz emeği kutsal bilenler, kazandığından bir miskal fazlasını istemeyenler; biz helalin ışığında gözleri parlayanlar, harama tamah etmeyenler, bulduğunu yiyen, bulamadığına şükredenler; dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım aradığımız tek şey bir nefeslik ağız tadı. Dinimiz, ırkımız, yaşımız ne olursa olsun, dünyanın neresinde yaşıyor olursak olalım bizi mutlu edecek yegane lütuf sağlık içinde yaşamayı umduğumuz üç beş gündür... Ağzımızın tadıyla yiyeceğimiz az bir lokma ekmek, ağzımızın tadıyla kelam edebileceğimiz üç beş dost, ağzımızın tadıyla içinde ikamet edeceğimiz küçük bir evdir hayalimiz, hepsi bu. Daha fazlasını istemiyoruz. Daha fazlasına ihtiyacımız yok. Daha fazlası neyse alın götürün. Alın geriye kalan ne varsa ey zenginler, ey para babaları, ey lortlar, baronlar, ey siyaset ustaları hepsi sizin olsun. Hepsi sizin olsun kazandıklarınızın, gidin ve kendinizle götürün bakiyelerinizi; nerede, ne şekil yerseniz yiyin ama dokunmayın bize. Kendinizle birlikte dünyayı kasıp kavuran hırslarınızı, bencilliklerinizi de götürün; kıskançlıklarınızı, adım başı alev püskürten öğretilerinizi, ırkçılıklarınızı, menfaatperestliklerinizi, yayılma stratejilerinizi de…
Kendimizin
farkındayız biz, doğarkenki cüssemizin gayetle farkında... Ne kadar yerse yesin
bir insanın beş metre uzayamayacağını, başının göğe eremeyeceğini biliyoruz.
Dünyanın sahibi olsa bile bir gün öleceğini, ölümün onu kendini Mars’a atsa da
yakalayacağını da biliyoruz. Biliyoruz misafiriyiz bu dünyanın. Biliyoruz,
kazık çakmayacağız şartları ne kadar zorlarsak zorlayalım, ölümü ne kadar
ertelersek erteleyelim, ömrü ne kadar uzatırsak uzatalım. Gidin. Yeter ki
gidin. Sizsiz biz çok daha insanca yaşayabiliriz burada. Sizsiz dünya çok daha
güvenli… Siz tel örgüleri çekmeden önce dünya çok daha geniş, çok daha harika
bir yerdi. Geldiniz ve hapishaneye çevirdiniz yurdumuzu. Geldiniz ve gardiyanı
oldunuz hayatlarımızın. Geldiniz ve keyfimizi kaçırdınız, ağzımızın tadını
bozdunuz. Geldiniz ve oturdunuz zihinlerimizin üstüne, geldiniz ve daralttınız
yüreklerimizi, geldiniz ve soldurdunuz ufkumuzu.
Dünyamıza
dokunmayın, göğümüzü kirletmeyin, çekin kara gölgelerinizi üstümüzden. Gölge
etmeyin, başka ihsan istemiyoruz sizden. Bizi bizle, bizi bize bırakın. Mobese
kameralarınızı da alın gidin. Biz yıldızlara daha çok güveniyoruz. Yüksek
teknolojilerinizi de alın gidin. Hayvanlar bize sizden çok daha fazla şey
öğretiyor. Teorilerinizi, yöntemlerinizi, stratejilerinizi alın gidin. Bize
Yaradan’ımızın sözleri ve doğanın kucağı yeter. İnanın hiçbir şeyinizi
istemiyoruz. Göğe yükselttiğiniz kibir abidesi gökdelenlerinizi de yerin
kilometrelerce altından çıkardığınızı kömürleri, altınları, gümüşleri de
istemiyoruz. İstemiyoruz sizden hiçbir şey, hiçbir şeyinizi, düşün yakamızdan.
Kötülüğünüzle kararttığınız, mazlum kanına bulanmış paralarınızı da yüksek teknolojilerinizi
de alın gidin veya bize gelmemeye söz verdiğiniz bir yer gösterin, orada
kalalım. Çağınızdan da çağdaşlığınızdan da haberdar olmak istemiyoruz. Kim
cesede bakmaktan hoşlanır ki? Kim çürümüşe yüzünü buruşturmadan bakabilir?
Bütünlüğü bozulmuş olanı, kopmuş olanı kim ister?
Merak etmeyin,
bizi düşünmeyin. Bizim için akıl yürütmeyin, bizim adımıza karar vermeyin.
Bizim için mesai harcamayın, bizim konforumuzu, rahatımızı düşünmeyin. Biz
insanca yaşamanın bir yolunu ne yapar eder buluruz. Siz kirletmeden önceki
dünyayı da istemiyoruz üstelik. Üç beş yıl sizsiz zaten kendini onarır, kendine
gelir o. Söküklerimizi dikmeyi de biliriz, eksiklerimizi gidermeyi de. Karnımız
doyunca olmayana vermeyi de biliriz, sıhhatliyken hasta olanların halinden de
anlarız. Gençlerimiz çocukların, çocuklarımız büyüklerinin hallerinden anlar.
Kadınlarımız erkeklerinin, erkeklerimiz kadınlarının, dirilerimiz ölülerinin,
ölülerimiz dirilerinin dilini bilir… Keder dolu yüreklere küçük bir tebessümle
girmeyi de sevinçlerin ortasına yıldız serpmeyi de öğrendik, unutturmayın.
Önce aç
bırakılıp sonra lütufmuş gibi gönderilen yardımlarınızı istemiyoruz. Önce
yataklara düşürüp sonra iyileştirme vaadiyle verdiğiniz ilaçlarınızı
istemiyoruz. Ölümlerimiz karşısında verdiğiniz beratları da. Bir kimlik
numarası karşılığında cepheden cepheye koşturduğunuz hayatlarımızı, karın
tokluğuna aldığınız özgürlüklerimizi de insanlık adına, insanlık için
katlettiğiniz insanlığımızı da geri verin. Alın savaşlarınızı defolun gidin.
Çok şey
istemiyoruz baylarım, ağzımızın tadını geri verin!