Ağır ölüm
30 yıl önce…
2 Temmuz 1993
Sivas Madımak ve
5 Temmuz 1993
Erzincan Başbağlar katliamı...
Mezhep çatışması girişimi…
Yeni Dünya
Düzeni’nin Türkiye planı: İstikrarsızlaştırma…
İstikrarlı istikrarsızlık…
Soykırımın yeni
doktrini: sürekli savaş/çatışma hali…
Ya ülkeler
savaştırılıyor ya da ülkeler kendi içlerinde farklılıkları üzerinden terörize
ediliyor.
Ağır ölüm…
Emperyalizm,ülkelerin,
terör örgütlerinin güçlerini dengeleyerek çatışmayı
yıllara yayıyor.
Ülkeleri, siyasi ve ekonomik olarak zayıflatıyor.
Toplumun birlik ve
dayanışma iradesini kırıyor.
1950’den sonra başlatılan sağ-sol çatışmasının temeli,
Osmanlı’nın son yüzyılındaki Batıcılık hastalığı, terör örgütleri olarak devam
ediyor.
Tanzimat züppeliği de denilen bu yozlaşma, kültür
çatışmasından silahlı çatışmaya, darbelere veriliyor.
Bir “aferin” için bir milleti yok etmeyi
kendine kutsal görev kabul ediyor.
Rıza Tevfik’in: “Nerden türedi bunca veledi zina?” dizesinin
cevabı bu süreçtir.
19 Mayıs 1919’da
Millî Mücadele başladığında İstanbul’da İngiliz Muhipleri Cemiyetini kuran,
işte bu güruhtu.
Darbeler ve terör, aynı odağın aparatları…
Bildiriler sadakatle
bitiriliyordu.
“İrtica” en elverişli darbe gerekçesiydi.
Bebekkatili’nden
“filozof” türetenler: “Güneyimizde laik, seküler bir devlet olsun.” diyerek
terör devletine zemin hazırlamaktalar.
Terör örgütlerini
“hayırsever kuruluşlar” olarak gösterme çabasının nedeni bu ağır ölüm
taktiğidir.
Sadece 30 yıl önce (1993) neler yaşandığı
incelense, bu ihanet kuşatmasının dehşeti görülecektir.
24 Ocak 1993…
Terörün ABD,
Avrupa ve İsrail’den beslendiğini açıklayan gazeteci Uğur MUMCU, Ankara’da evinin
önünde öldürüldüğünde, aynı saatlerde, Bosna’da da Boşnaklar Pazar
yerlerinde, sokaklarda katlediliyordu. Türkiye, katliamların durdurulması için
BM’yi greve çağırmış, halk ise sokaklarda bu soykırıma karşı mitingler
düzenliyordu.
Halk, infial
halinde idi.
Uğur MUMCU’nun katledilmesiyle birlikte an
itibariyla Türkiye’nin gündemi degişiverdi.
Türkiye, içe döndürüldü, laik-anti laik çatışmalarının
girdabına yuvarlandı.
Camii avlularında
“Kahrolsun şeriat” naraları attırılıyordu.
Türkiye’nin dış dünya
ile irtibatı kesildi.
Korkunç yıllar
sökün etti.
28 Şubat sürecinin
dolgu malzemeleri oluşturuluyordu.
17 Şubat 1993’te Jandarma Komutanı Eşref BİTLİS’in uçağı Ankara’da “düştü”.
Hepsi şehit…
17 Nisan 1993’te 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL
“öldü.”
Terör örgütü PKK, 24 Mayıs’ta 33 eri Elazığ- Bingöl karayolunda katletti.
Provokatörler, 2 Temmuz’da Sivas’ta Madımak otelini
yakarak 34 ve Terör örgütü PKK da bu
olaydan 3 gün sonra 5 Temmuz’da da Erzincan Başbağlar’da 34 vatandaşı kurşunlayarak katletti.
Krizler…
1994’te ekonomik,
1995’te erken genel seçim, 1996’da siyasi krizler…
28 Şubat 1997 Post
modern darbe süreci…
12 Eylül 1980’de Türkiye’de darbe yapılmadan
Haziran’da İran-Irak Savaşının başlaması, 8 yıl sürmesi, her iki tarafı da ABD
ve Avrupa’nın
desteklemesi, ağır ölüm projesinin
bir sonucudur.
Savaşın kazananı olmadı.
Saddam,
müttefiklerinin de teşvikiyle ekonomisini düzeltmek için Ağustos 1990’da
Kuveyt’i işgal etti.
Zokayı
yutturdular, Kuveyt’i kurtarma bahanesiyle ABD ve müttefikleri bölgeye
yerleştiler.
PKK’yı Çekiç Güç’ün
kanatları altına aldılar.
25 Haziran 2023’te
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde FETÖ’nün yardım organizasyonu ilan edilmesi, terör
sevicilerince Bebekkatili’nin “filozoflaştırlması”,
cinsiyetsizliğin “onursallaştırılması” da soykırımdır, milletin ağır ağır öldürülmesidir.
***
Uzak iklimlerden
artakalan koku,
Dağların
dumanlarına verdiği tütsü,
Bozlak yankısıyla
serildi ovaya.
Bir alaca gün
kapladı, çiğ düşmüş kirpikleri.
Kekik ve keven
kokusuyla yarıştı, çoban ateşi.
Kumru ve keklik…
Ufuk çizgisinde,
bıçak sırtında,
Müstehzi çocuk
dudaklarında sevinç,
Haydut
merhametinde tutsak, yarınlar,
“ Onursal ”
deneyimlerde, çakallar…
Gün, Ay, Yıldız…
Ve
Gök, Dağ, Deniz...
Yürüyüşüyle
Gül nefesinde
Ensar ve Muhacir…
Kandil olur; çağ
değişir…
Basat olur, masumlar ve mağdurlar
“ Gül açılır, yaz
olur.”