Afrika'da Fransa sömürgeciliğinin günümüze yansıyan sonuçları (4)
Fransa, tarih boyunca gerek Afrika’da gerekse başka coğrafyalarda hukuki ve ahlaki ilkelere göre değil, çıkarlarına göre hareket ettiğini belirtmiştik. Aslında diğer Avrupalı sömürgecilerde de böyledir. Ancak konumuz gereği bu yazılarımızda sadece Fransa sömürgeciliğinden bahsediyoruz.
Sömürgecilik
çok eski çağlardan beri var olmakla birlikte özellikle 15. Yüzyılın sonlarına
doğru yeni kıtaların keşfedilmesiyle birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. 15.
ve 16. yüzyıllarda her türlü deniz muhalefetine karşı koyabilen gemiler
yapılmıştır. Özellikle pusulanın kullanılmaya başlanması, sömürgecilik
faaliyetlerini oldukça kolaylaştırmıştır. O yüzden bu döneme, Modern
Sömürgecilik dönemi denilmiştir.
Fransa’nın
Afrika’daki varlığı 17. yüzyıla dayanır ama etkili olduğu dönem 19. yüzyıldır. Örneğin
Osmanlıya bağlı olan Cezayir’in 1830’da işgal edilmesinden sonra, Fransa
yayılmacılığı Afrika’da artmıştır. Tek taraflı bir sözleşme ile Tunus ve Fas’ı
kontrol altına almıştı. İngiltere’nin baskısıyla Batı ve Ekvatoral bölgelerinde
Fransız sömürgeciliğinin genişlediğini önceki yazılarda belirtmiştik.
***
Afrika
kıtası, 1950’li yıllara kadar sömürgelere bölünmüş ve sömürgeci Batılı güçlerin
bir şekilde kendi ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda kurdukları düzen
ile yönetmişlerdir. Afrika’nın sömürgeleştirilme sürecinde en büyük payı,
İngiltere ve Fransa almıştır.
Fransa’nın
Afrika’daki sömürgelerinde uyguladığı siyasi, ekonomik ve kültürel politikalar
incelendiğinde çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Zira Fransa sömürgeciliğinin
en önemli özelliği, Afrika’da bulunduğu her yerde asimile ve bağımlılık oluşturma politikası yürütmüştür. Bugün de
hâlâ bu politikayı sürdürmeye çalışmaktadır.
Nitekim geçtiğimiz
günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Elysee Sarayı’nda yapılan geleneksel
Büyükelçiler Konferansı’nda, dünyanın dört bir yanında görev yapan Fransız
büyükelçilere hitap etti. Bu konferansta Macron, yeni jeopolitik gelişmelerin,
dünyanın dengesini değiştirdiğini belirterek: ‘’Uluslararası bağlam giderek sertleşiyor. Batı zayıflama riskiyle
karşı karşıya. Buna karşı daha çok bütünleşme ve genişleme politikası
izlemeliyiz’’ demişti.
Yaklaşık 2
saat konuşan Macron, Nijer’deki Fransa karşıtı darbenin ardından Elysee, Afrika
politikasının ana hatlarını ‘’bütünleşme
ve genişleme’’ kavramlarıyla çizmiş oldu. Burada ‘’bütünleşme’’ ile asimilasyon politikalarına devam edeceği anlaşılmaktadır.
Fransa’nın
bunu nasıl yapacağını 2009 ve 2013 yıllarında yayınladığı ulusal güvenlik
belgelerinde ifade etmişti. Her iki belgede de şu dört hususu içeriyordu.
Kısaca bunlar: Bilgi, öngörü, caydırıcılık ve müdahaledir. Görüldüğü üzere dört
hususun içinde ‘’savunma’’ kavramı
yoktur. Hatta son derece saldırgan yöntemler benimsendiği anlaşılmaktadır.
Önümüzdeki hafta da bu konuya devam edeceğiz.