Afrika'da Fransa sömürgeciliğinin günümüze yansıyan sonuçları (3)
Geçen
haftaki yazımızda Fransa’nın tarihsel süreciyle ilgili olarak ana hatlarıyla
bir çerçeve çizmeye çalışmıştık. Bu ve önümüzdeki yazılarımızda Fransız
sömürgeciliğinin Afrika’da uyguladığı faaliyetlerin özelliği, Fransa’ya
kazandırdıkları ve bugün neler yaptığı üzerinde durmaya çalışacağız.
Fransa,
Avrupa’daki diğer Akdeniz kuşağı ve Kuzey Avrupa ülkelerinden farklı bir
anlayışa sahiptir. Örneğin Kuzey Avrupa ülkelerinde ‘’çalışmak’’ kavramı, geçinmek için gerekli olmanın ötesinde ‘’hayatın anlamı’’ iken Fransa’da ise ‘’az çalış çok harca’’ anlayışı
hâkimdir.
Bu anlayışın
Afrika’daki yansıması ise, ‘’az ver çok
al’’ şeklinde yansımaktadır. Mesela, Kamerun’da altın başta olmak üzere
ülkedeki maden kaynaklarının büyük çoğunluğunu Fransız şirketleri neredeyse
bedava almaktadır. Bunun sonucunda Kamerun halkı fakirlik yaşarken, Fransız
şirketleri zenginliklerine zenginlik katmaktadır.
Benzer bir
durum Mali, Nijer ve daha pek çok Afrika ülkesi Fransız sömürgeciliğinin
günümüze yansıyan kötü sonuçlarını yaşanmaktadır. Fransa, ekonomik, siyasal,
kültürel olarak güçsüz gördüğü Afrika ülkeleri üzerinde direk ve dolaylı denetim
kurmuş ve bu devletlerin kaynaklarını hâlâ sömürmektedir.
Neden Afrika?
Avrupalı
sömürgeci devletlerin Afrika’ya ilgi duymasının temel nedenlerinden biri
ekonomiktir. Nitekim 15. yüzyılda başlayan altın ve köle ticareti 16. yüzyılda
daha da yaygınlaşmıştır. Afrika kıyılarında birçok liman elde eden Portekizliler,
önce İspanyollar, ardından İngiltere, Fransa, Hollandalılar kıtaya gelmişlerdir.
Özellikle 1776’da Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığını kazanınca
İngiltere ve Fransa’nın Afrika’ya daha fazla yöneldiklerini görürüz.
Afrika kıtasını
sömürgeci devletler için önemli kılan diğer bir husus ise, coğrafi stratejik konumudur.
Süveyş Kanalı ve Cebeli Tarık Boğazı, Hint ve Atlantik Okyanusunu birbirine
bağlar. Bu iki önemli stratejik nokta, Afrika kıyılarında bulunmaktadır.
Dolaysıyla Afrika, dünyanın Kuzey ve Güney hatlarını kontrol etmek için büyük
bir jeopolitik öneme sahiptir.
Afrika
kıtasının sahip olduğu zengin hammadde kaynakları ve jeopolitik konumu Avrupa
ülkeleri arasında rekabete ve ciddi anlaşmazlıklara neden olmuştu. Bu
sıkıntıları çözmek için 15 Kasım 1884’te Berlin’de önemli bir konferans
düzenlendi. Berlin Konferansında ilk
defa Afrika kıtası fiili olarak işgal edilmesi ilkesi kabul edilmişti.
Ancak sömürgeci devlet kıyıda bulunan Afrika ülkesinin iç kesimlerine de hâkim
olma şartı getirilmişti. Alınan bu karar zaten Fransa’nın hedeflediği bir
stratejiydi.
Küresel çapta
emperyalist bir geçmişe sahip olan Fransa, bugün de Afrika’da etkin olduğu
bölgelerdeki hâkimiyetini kaybetmemeye çalışmaktadır. Bu nedenle Fransa, Afrika’daki
bazı askeri darbelerin arkasında bazılarının karşısında olmuştur. Çünkü Fransa,
tarih boyunca gerek Afrika’da gerekse başka coğrafyalarda hukuki ve ahlaki
ilkelere göre değil, çıkarlarına göre hareket etmiştir.
Nasip
olursa, önümüzdeki hafta da bu konuya devam edeceğiz.
Twiter veya X: @MehmetB78849685 – [email protected]