Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Ağustos 2023

​Afrika'da Fransa sömürgeciliğinin günümüze yansıyan sonuçları (2)

Bir önceki yazımızda Fransa’nın sömürgecilik faaliyetleri ve bunun günümüz Afrika’sının siyasal ve kültürel yapısına etkilerinin anlaşılmasının önemli olduğunu belirtmiştik. Ancak bazı dostlarımız: ‘’Bugünkü Fransız devletinin tarihsel sürecine kısaca değinilmesinin faydalı olacağını’’ söylediler.

Öncelikle ilgi gösteren dostlarımıza teşekkür eder, yol gösterici eleştiri ve önerilerinden her zaman faydalanacağımı buradan ifade etmek isterim. Dolayısıyla bu yazımızda Fransa’nın siyasal tarihsel sürecine kısaca bakacağız.

***

Her şeyden önce Fransa’nın uzun bir geçmişe sahip ve de ulusal birliğini ilk sağlayan devletlerden biri olduğunu belirtmemiz gerekir. Hatta bazı uzmanlar, devlet kurulmadan önce, ulusal birlik duygusunun var olduğunu, ulusun devletten önce ortaya çıktığını söylerler. Kökenleri orta çağa dayanan bir devlet olarak, feodal yaşamla ilgili büyük deneyimlere sahiptir.

Fransa üzerinde çalışan bazı araştırmacılara göre, Fransa’da mutlak bir monarşi geleneğinin bulunduğunu söylerler. Ortaçağın feodalite döneminden geçmiş bir devlet olarak, Fransa’da güçlü bir otoritenin varlığına daha ilk dönemlerde ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla feodal dönemde zayıf olan kralın yetkileri, yavaş yavaş ortaçağ devletinden ulus devletine geçişle birlikte artmıştır.

Fransa’nın tarihsel sürecine baktığımızda, yöresel yönetim yerine, ruhunu yeni ulusçuluk duygusundan alan merkezi bir yönetim biçimi önem kazandığını görürüz. Böylece monarşi, ülkedeki tüm ayrılıkçı eğilimleri ortadan kaldırmış ve merkezi bir birlik sağlamıştır.

Burada özellikle vurgulamak istediğimiz husus, Fransa daha başlangıçtan bugüne kadar devam eden devlet anlayışı egemen devlet anlayışıdır. Buna göre, ‘’devlet toplumun bütün yönetim ve denetimini üstüne almalıdır’’ düşüncesi hâkimdir. Doktrinde tekçi bir görüş (monist opinion) olarak ifade edilir.

Yani, Kral ve Soyluların üstünlük kurmasıdır. İktidarın merkezde toplanması ile monarşi, merkezde birlik sağlamıştır. Daha doğru ifade edersek, tekbir iradenin varlığı kabul edilmiş ve Kral egemen gücün kişiselleştirilmiş biçimi olmuştur.

Her ne kadar daha sonra, Fransa’da monarşi rejimi yıkılmış, yerine cumhuriyet kurulmuş olsa da tekçi devlet anlayışı bugünde hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Fransız devleti, toplumun denetim ve yönetimi üzerinde mutlak söz sahibidir.

Fransız toplumunun tarihte bir takım sınıflara bölündüğü görülür. Örneğin aristokratlar, burjuva sınıfı, köylüler, rahipler vs…Başlangıçtaki bu bölünme, daha sonra Fransa’da siyasal düşünce alanında çeşitliliğe temel oluşturmuştur. Önce burjuvazinin siyasal ideolojisi olan liberalizm, aristokrasinin muhafazakâr ideolojisi ile çatışmıştır. Sanayi devriminin yarattığı işçi sınıfı da sosyalist ideolojiyi ortaya çıkartmış, bu kez muhafazakârların da katıldıkları liberaller ile sosyalistler mücadele etmişlerdir. Keza Kilise-Devlet çatışması düşünce alanında ayrılık yaratan başka bir unsur olmuştur.

Bugün Fransa, liberal ekonomiyi uyguluyor ama liberal ekonomiyi uygulayan diğer Batı demokrasileri içinde en az liberal olandır. Kamu sektörü Fransa’da oldukça güçlüdür. Ekonomik olarak bölgeler arasında büyük farklılıklar vardır.

Fransız anayasa tarihi, belki dünyanın en zengin ve en çelişkili tarihidir. Bir yüzyıl içinde, Fransa’da birbirini izleyen kurumsal sistemlerin tablosu hemen hemen batı devletlerinde kurulmuş tüm siyasal rejimlerin bir sentezi olduğunu söyleyebiliriz.

Fransa’nın tarihsel süreciyle ilgili elbette söylenecek daha pek çok detay var ama biz burada ana hatlarıyla bir çerçeve çizmeye çalıştık. Önümüzdeki yazılarımızda Fransa’nın Afrika’da uyguladığı sömürgecilik faaliyetlerin özelliği, bu faaliyetlerin Fransa’ya kazandırdıkları ve etkinlik derecesini korumak için bugün neler yaptığı üzerinde durmaya çalışacağız.

İletişim: @MehmetB78849685 – [email protected]