Afrika'da Fransa sömürgeciliğinin günümüze yansıyan sonuçları (2)
Bir önceki
yazımızda Fransa’nın sömürgecilik faaliyetleri ve bunun günümüz Afrika’sının
siyasal ve kültürel yapısına etkilerinin anlaşılmasının önemli olduğunu
belirtmiştik. Ancak bazı dostlarımız: ‘’Bugünkü
Fransız devletinin tarihsel sürecine kısaca değinilmesinin faydalı olacağını’’ söylediler.
Öncelikle
ilgi gösteren dostlarımıza teşekkür eder, yol gösterici eleştiri ve
önerilerinden her zaman faydalanacağımı buradan ifade etmek isterim.
Dolayısıyla bu yazımızda Fransa’nın siyasal tarihsel sürecine kısaca bakacağız.
***
Her şeyden
önce Fransa’nın uzun bir geçmişe sahip ve de ulusal birliğini ilk sağlayan
devletlerden biri olduğunu belirtmemiz gerekir. Hatta bazı uzmanlar, devlet
kurulmadan önce, ulusal birlik duygusunun var olduğunu, ulusun devletten önce
ortaya çıktığını söylerler. Kökenleri orta çağa dayanan bir devlet olarak,
feodal yaşamla ilgili büyük deneyimlere sahiptir.
Fransa
üzerinde çalışan bazı araştırmacılara göre, Fransa’da mutlak bir monarşi
geleneğinin bulunduğunu söylerler. Ortaçağın feodalite döneminden geçmiş bir
devlet olarak, Fransa’da güçlü bir otoritenin varlığına daha ilk dönemlerde
ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla feodal dönemde zayıf olan kralın yetkileri,
yavaş yavaş ortaçağ devletinden ulus devletine geçişle birlikte artmıştır.
Fransa’nın
tarihsel sürecine baktığımızda, yöresel yönetim yerine, ruhunu yeni ulusçuluk
duygusundan alan merkezi bir yönetim biçimi önem kazandığını görürüz. Böylece
monarşi, ülkedeki tüm ayrılıkçı eğilimleri ortadan kaldırmış ve merkezi bir
birlik sağlamıştır.
Burada
özellikle vurgulamak istediğimiz husus, Fransa daha başlangıçtan bugüne kadar
devam eden devlet anlayışı egemen devlet anlayışıdır. Buna göre, ‘’devlet toplumun
bütün yönetim ve denetimini üstüne almalıdır’’ düşüncesi hâkimdir. Doktrinde
tekçi bir görüş (monist opinion) olarak ifade edilir.
Yani, Kral
ve Soyluların üstünlük kurmasıdır. İktidarın merkezde toplanması ile monarşi,
merkezde birlik sağlamıştır. Daha doğru ifade edersek, tekbir iradenin varlığı
kabul edilmiş ve Kral egemen gücün kişiselleştirilmiş biçimi olmuştur.
Her ne kadar
daha sonra, Fransa’da monarşi rejimi yıkılmış, yerine cumhuriyet kurulmuş olsa
da tekçi devlet anlayışı bugünde hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Fransız
devleti, toplumun denetim ve yönetimi üzerinde mutlak söz sahibidir.
Fransız
toplumunun tarihte bir takım sınıflara bölündüğü görülür. Örneğin
aristokratlar, burjuva sınıfı, köylüler, rahipler vs…Başlangıçtaki bu bölünme,
daha sonra Fransa’da siyasal düşünce alanında çeşitliliğe temel oluşturmuştur.
Önce burjuvazinin siyasal ideolojisi olan liberalizm, aristokrasinin muhafazakâr
ideolojisi ile çatışmıştır. Sanayi devriminin yarattığı işçi sınıfı da
sosyalist ideolojiyi ortaya çıkartmış, bu kez muhafazakârların da katıldıkları
liberaller ile sosyalistler mücadele etmişlerdir. Keza Kilise-Devlet çatışması
düşünce alanında ayrılık yaratan başka bir unsur olmuştur.
Bugün Fransa,
liberal ekonomiyi uyguluyor ama liberal ekonomiyi uygulayan diğer Batı
demokrasileri içinde en az liberal olandır. Kamu sektörü Fransa’da oldukça
güçlüdür. Ekonomik olarak bölgeler arasında büyük farklılıklar vardır.
Fransız
anayasa tarihi, belki dünyanın en zengin ve en çelişkili tarihidir. Bir yüzyıl
içinde, Fransa’da birbirini izleyen kurumsal sistemlerin tablosu hemen hemen
batı devletlerinde kurulmuş tüm siyasal rejimlerin bir sentezi olduğunu söyleyebiliriz.
Fransa’nın
tarihsel süreciyle ilgili elbette söylenecek daha pek çok detay var ama biz
burada ana hatlarıyla bir çerçeve çizmeye çalıştık. Önümüzdeki yazılarımızda
Fransa’nın Afrika’da uyguladığı sömürgecilik faaliyetlerin özelliği, bu faaliyetlerin
Fransa’ya kazandırdıkları ve etkinlik derecesini korumak için bugün neler
yaptığı üzerinde durmaya çalışacağız.
İletişim: @MehmetB78849685 – [email protected]