Affet beni, bu bir emirdir!
“Tıpış, tıpış!..”
Şimdi de “helalleşme odası”
mı?
Şeflik artığı…
Birliğe, dirliğe halel getirdin.
Hayatın, ihlal, ihmal ve ihanet..
Hem taciz, tecavüz ve terörün “onur yürüyüşü”ün önünde gidiyor hem
de zulmettiklerinden “aflaşmak
istiyorsun?!..
“Şartlar oluşursa darbe
meşrudur” için mi bu aflaşma?
“Ey münafıklar! Demek
fırsatını bulup iş başına geçecek
olsanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve akrabalık bağlarını
keseceksiniz, öyle mi?
İşte onlar, Allah’ın rahmetinden büsbütün kovduğu, kulaklarını
sağır ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.” (Kur’an – Kerim, Muhammed, 22-23)
Teröristi,
terörle irtibatlı görmüyor.
Eşcinselliği “kişisel yönelim” olarak sunma da “akrabalık bağlarını kesme” değil midir?
Gücü ele geçirdikten sonra zulmetmeyeceğine inandıracaksın, önce.
Katillerle, hainlerle ilişkini keseceksin!..
Tövbe edeceksin; Nasuh
tövbesi!..
Ey,
tescilli küfürbaz, kıyım ve yıkım ocağının körükçüsü, yalanın nefesi!
O kadar kibirlisin ki helalleşmeyi de bir lütuf olarak gösteriyorsun.
Korkutmayı, hak yemeyi, küfür etmeyi, derin yaralar açmayı çok iyi biliyorsun. Bunu da açıklıyorsun, hiç
utanmadan.
Nesin sen?
Hem “Ömer’in yolunda” olduğunu
söyleyip hem de küfürbazla yoldaş
olmak, ancak sende görülen bir karakter
çürümesidir.
Milletin dilini, dinini, tarihini, maddi ve manevi zenginliğini
yağmalayıp her türlü melaneti işleyip sonra da helalleşmeyle kurtulacağını mı
sanıyorsun?
Müslümana, mürteci, yobaz,
Kitap’a “1400 yıl öncesinde kalmış köhne
kitap” demeye tövbe mi ettin?
Hesaplaşma, helalleşme bu kadar kolay mı?
Sen, 1000 yıllık zulüm
planlayanların kuş kaldıranı, hürriyetin, demokrasinin
celladısın.
Şimdi o efendilerin, müebbet hapse mahkûm edildiler;
tutuklandılar, hapisteler…
Onlar da helallik istemişlerdi.
Başörtülüleri okullarından alıp ıssız yerlere bırakmanın, ikna
odalarında alıkoymaların, Kur’an Kurslarını kapatmaların hesabını verebilecek
misin?
Mabetleri ahıra, müzeye çevirmenin, Şalcı Bacı’yı asmanın helalleşmesi
nasıl olacak?
“Akrebin kıskacı” olduğun yıllarla nasıl helalleşeceksin?
Açık Oy, Gizli Sayım’la millî irade hırsızlığının hesabı?
Dersim’in
kayıp kızlarını buldun mu?
İnsan saymadığın, yokluğa terk ettiğin, evlenmelerine bile müsaade
etmediğin mültecileri ne yapacaksın?
Azmettiricisi olduğun cinayetlerin, terörün hesabı?..
İtibar suikastların, “bayram”
ilan ettiğin darbelerin, milletin üzerinde tepinmelerin…
Af da emir-komutayla
mı?
“İrticayı” hortlatamadın mı?
Emir:
“ Helalleşilecek!
Helalleşme
vaziyeti al!
Helalleş!..”
Ey, iyinin, iyiliğin, hakkın, hakikatin ıslah olmaz düşmanı, seni
çok iyi tanıyoruz
Sen ki : “ Hadi yine
iyisiniz, sizi affediyorum!” edasındasın.
Sen ki her türlü kılığa girebilen ihanetin, cehaletin ve rezaletin
ete kemiğe bürünmüş halisin.
Sen ki kâh deyre girer keşiş kâh mihraba durur imam olursun.
Sen ki meyhanenin sakisi, puthanenin banisisin…
Sen ki gönül
bahçesinin güllerini solduran sam yelisin.
Sen ki çocuk masumiyetinin katili, gönüllerin illetisin.
Sen ki anaların yüreklerine oturmuş Tepegöz’sün.
Tarihin, zulüm tarihi…
Şeceren, zalimler geçidi…
Sen ki Firavunların yoldaşı,
Yusufların düşmanısın.
Sen ki ezansızlığın, imansızlığın, merhametsizliğin failisin.
Tövbe et!..
Mazlumları buna inandıracaksın.
Şehit yakınları, gaziler, eğitim ve çalışma hakları gasp
edilenler, dağa kaçırılan evlatlarının yolunu gözleyen Diyarbakır anaları affedecekler mi seni?
Af dilemeye, bacısına küfrettiğin 14 yaşındaki Şehit İsa Gürmen’in ailesinden başla!
Sen dahi bilirsin ki “Müslüman, aynı delikten iki defa sokulmaz.”
Her zaman olduğu gibi hukuk önünde ve sandıkta hesaplaşılacak…
“Dininin, dilinin,
beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...”
bir millet o günü bekliyor.
Ayrıca;
inanmadığın adaletin tecelli edeceği “ ilahî hesap gününü” de bekle!..