Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Eylül 2018

AF VE MERHAMET

Affetmek büyüklüğün şânındandır. Affetmek için merhamet gerekir. Merhamet için de samimi ve temiz bir kalbe ihtiyaç vardır. Dünya yüküyle hemhal olan kalplerimiz hem merhametten hem de aftan uzak kaldı.

Dünya gözlüğünü takalı beri gördüğümüz her şeye gönlümüz düşer oldu. Gönlümüzün düştüğü, nefsimizin ateşlediği ve körüklediği dünya güzellikleri kalbimizi çokça yormaya başladı. Gelin biraz yükümüzü azaltalım. Yükümüz azaldıkça kalbimizi besleyen sevgimiz artacaktır.

Son günlerde af kavramı dilimize takıldı. MHP’nin teklifi ile gündeme gelen affın yazımızın konusu olan af ile doğrudan ilişkisi yok ama konu af olunca söyleyecek ve söylenecek çok sözümüz olduğu muhakkaktır. MHP’nin gündeme taşıdığı af bile herkesi heyecanlandırdı. Mahkûm olmak kişinin kendi fiiliyatının neticesidir. “Kader mahkûmu” da aslına bakılırsa çok da doğru ve isabetli bir ifade değildir. Ancak alışılagelmiş bir ifade biçimi olduğundan herkesin kabul ettiği ve kullandığı bir kavram oldu.

Kusur bizler için ve bazen istikametten ayrılabiliyoruz. İnsanız ve nefsimiz var. İnsanın aldandığı da aldattığı da olabiliyor. Tabii ki “aldansan bile aldatma” düstur olmalıdır hepimize. İyi niyet, samimi duygu “ihlâs”ı var ediyor. İhlâs ise amellerin en makbulüdür. Karşılıksız, hesapsız ve sadece Allah rızası gözetilerek gerçekleştirilen fiillere sahip kişiler ihlâslı ve gönül eri olan kutlu insanlardır. Yaşadığımız toplumda böyle kişiler hep yalnızdır. Çünkü çokça mağdur edilmişlerdir. Biraz kırgındırlar. Yine de duadan beri değildir bu kişiler.

Suça karışan, doğrudan suç işleyen veya azmettirenler olarak toplumumuza baktığımızda silicilimiz bir hayli kabarık. Herkes bir sebeple suç işlemiş veya kabahatli bir davranışta bulunmuştur. Ailede eşler birbirlerine, çocuklar büyüklerine, komşu komşuya, âmir memura, komutan askere… Böyle devam eden sosyal ilişkiler ağında yaşadığımız çokça sıkıntımız var. Stresliyiz, yoğunuz. Dünyanın peşinden yetişmeye uğraşıyoruz. Dünya dönüyor, biz dönüyoruz!

Bizler dünyalı olduk. Oysa dünyadan geçiyorduk. Dünyada ayak izimiz bile kalmaması gerekirken, dünyada kalıcı olmak için mücadele eder olduk. Dünyayı omuzlayanımız az değil. Güçlendikçe dünyaya sarılan, zayıf düştükçe dünyadan soğuyan bir ruh hâlimiz var. Samimiyetsizliktir bu. Zayıfladıkça dost arayan, güçlendikçe dostlarını azaltan veya unutan şahsiyetler çoğaldı. Yalnızlaşıyoruz.

Yalnızlık; yalandan, hileden, haramdan, adaletsizlikten, zulümden, isyandan kaçıştır. Hepimizin yalnızlaşmaya ihtiyacı var. Bu bir tefekkür ve zikir meselesidir. Hepimizin böylesi yalnızlığa ihtiyacı zarurî bir durumdur. Kendimizi dinlemek, kendimize dönmenin adıdır bu yalnızlık. Eskimez kavramla inzivaya ihtiyaç var.

Kendimize, saf ve mutlak güzele âmâde olan kendimize dönmeliyiz. Büyük kalabalıklar içinde kendini güçlü hisseden insanlar çoğalıyor. Gölgede kalıp, gölgede yaşayanlar ne kadar çoğaldı. Şahsiyet ve erdem, kişinin öz benliğini var eden değerlerdir. Aşırı partizanlık, hizipçilik bizleri ifrat ve tefrit sınırlarında gezdireli beri sevgi, merhamet ve adalet duygumuz azaldı, hatta yok olmaya yüz tuttu.

Ülke olarak yaşadığımız büyük travmalar var. Toplumsal kırılmaları eksik olmayan ve devamlı derin krizleri olan bir ülkeyiz. Sosyal yapı, hiyerarşik durum ve statü bizi sınıflandırdı. Bu aidiyet duygusu öylesine güçlü hâle geldi ki içinde bulunduğumuz ortamlara kutsiyet atfeder duruma geldik. Üyesi olduğumuz beşerî kurumlara göre adalet duygumuz değişir oldu. Bu şirk değildir de nedir? Adalet tektir, hakikattir!

Af, merhamet toplumunun erdemidir. Adalet ise o toplumu ayakta tutan mihenktir. Kendimizden olana merhametli ve adaletli davranmaya çalışarak, küçük gruplar nezdinde şirin görünebilir, sevilebiliriz. Mahkeme-i kübrada bize kim merhamet eder, bizi kim affeder düşünelim!