Adını siz koyun
Önemli bir başarı elde ettik, TÜRK MİLLETİ olarak. Öyle ki son yirmi yılda sanayiden sağlığa, dış politikadan ekonomiye TARİH YAZAN Türkiye’nin, 28 Mayıs’ta da TARİH YAZDIĞI aşikâr. Hem de sözüm ona çağdaş batıya nazire edercesine, yüksek bir katılım oranı ve büyük bir demokratik olgunluk göstermek suretiyle… “Ne alakası var, bu da diğerleri gibi sıradan bir seçimdi” deyip, geçmeyin sakın… Zira etrafımızda savaşın kol gezdiği, güvenliğimizin tehdit edildiği, yeni dünya düzeninin şekillendiği ve AKBABALARIN, ufacık bir ZAAFIMIZI BEKLEDİĞİ bir dönemde olduğumuz nasıl yadsınabilir ki? Keza o yüzden de onca yurt dışı baskılarına, onca çevrilen filim fırıldağa rağmen, MİLLİ ve YERLİ BİR İSTİKRARI sandığa yansıtmak hiç kolay olmadı. Ama neticede ne yaparlarsa yapsalar kapalı kapılar ardında, kime ne söz verirlerse verseler, ANADOLU İRFANI denen olgunun bir kes daha tecelli ettiğini izledik hep birlikte. Bu vesileyle başta 13. Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’ı ve büyük Türk Milletini, en içten duygularımla kutlamayı bir borç sayıyorum.
Tabi hal böyle olunca, Muhalefetteki hareketliliğin nerelere
varacağı, merak konusu oldu kamuoyunda. Zira tüm sorumluluğu adaya yükleseler de,
HEPSİNİN birden bu başarısızlıkta katkısı olduğu ayan beyan ortada. O yüzden Sn.
Erdoğan’ın sadece Yedili Masayı değil, muhalif adayın yanında konuşlanan iki Büyükşehir
Belediye Başkanını da YENMESİNİN, HAZMEDİLMESİ zor bir durum olduğunu söyleyebiliriz.
Ama çokta önemli değil, bizim açımızdan. Nitekim YENİ BİR DÖNEM VAR, artık önümüzde.
Ekilen tohumların boy verdiği, boy verenlerden de ÜRÜN ALINDIĞI bir dönem
inşallah. Enerjisini kendi çıkaran, üreten, inşa eden ama mazlumdan yana,
güçlü, paylaşımcı ve vicdanlı bir SÜPER GÜCÜN ta kendisi kısaca… Sadece bizler
için mi? Değil elbette… GÖNÜL COĞRAFYAMIZIN SINIRLARI İÇERİSİNDE yer alan, her
kes için bu kazanımın geçerli olduğu açık ve net. Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Kafkaslar
ve Orta Asya’da, insanların sokaklara çıkarak, sevinç gösterisi yapmaları bu
demek değil mi zaten. Kaldı ki Sn. Erdoğan’ın kazanmasıyla, “HERKES KAZANDI”
tabirinin, aynı manada temellendiği de muhakkak. En basiti, henüz suya sabuna dokunmadan,
Paşinyan’ın; “Dağlık Karabağ'ı, Azerbaycan'ın bir parçası olarak tanımaya
hazırız” açıklamasını, bu noktada değerlendirmek mümkün. Kapakları “nefret”
kareleriyle bezeli yurt dışı basının, şimdilerde TORNİSTAN yapması ve
Yunanistan’ın, Ege’deki tatbikatlarını durdurmasının da fazla söze hacet
bırakmadığı ortada.
Evet, tarihi bir zafer kazılmıştı belki, ancak inanılmaz
yorulduğumuzu da inkâr edemeyiz, bu seçim sürecinde. Çünkü DEMOKRASİYİ
İÇSELLEŞTİREMEMİŞ bir güruhun, sinir uçlarımızla fazlasıyla oynadığı kesinlikle
şüphe kaldırmaz. Fakat böylelikle “demokratız” demelerinin, özgürlük sloganları
atıp, elle kalp yapmalarının, hiçbir şey ifade etmediğini de öğrenmiş olduk. Öyle
ki üzerimize yağdırılan hakaretlerin, aşağılamaların ve algı oyunlarının,
havada uçuştuğu hepimizin malumu. O’da ne ki! Bazen bir metro durağında, bazen
bir parkın köşesinde, bazen de televizyon ekranlarında hakir görülen ifadelere
bile maruz bırakıldık maalesef. Hatta başörtüsü, sakal ya da giyiminden ötürü,
fiziki müdahalelerle dahi karşılaştığımız oldu. Depremzede kardeşlerimize sırf
GÖRÜŞÜNZDEN DOLAYI, ağza alınmayacak sözler sarf edilmesi de cabası. İşin
trajik tarafı ise bunu HELALLEŞME parolasıyla, ortalarda dolaşanların
yapmasıydı ne yazık ki. Yani ÇELİŞKİLİ bir durum, söz konusuydu anlayacağınız.
Hem de iç çamaşırıyla boy gösterenlerin, sosyal medyadan alenen tehdit
edenlerin ve ülkesini Batıya şikâyet edenlerin, hala ÖZGÜRLÜKTEN ŞİKAYET etmesi
kadar çelişkili… Peki, sizce nedendi bunca “KEPAZELİK”? Acaba “siyasi bir
çekişmeden mi yahut içlerindeki kinin dışa vurumu” muydu? Yoksa “cehalet” ten
mi, ileri geliyordu sadece? Bunu bilmiyorum… ADINI SİZ KOYUN…