Dolar (USD)
35.06
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2964.79
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Ocak 2014

ADİL YARGILANMA HAKKI

17 Aralık tarihinde yapılan operasyon ve akabinde gelişen olayların durulduğu şu günlerde yeniden değerlendirmekte fayda var. Zira sıcağı sıcağına kaçırılan konuları tekrar değerlendirmek sakince sorunları konuşmak kişilerden bağımsız olarak genel kabullere ulaşmak önemlidir. Aksi takdirde kişilerde, kişilerin görevlerinde takılı kalırız ki hemen hemen her olayda aynı sorunu yaşamaktayız.
Öncelikle ve özellikle belirtmemiz gerekir ki kim suç işlemiş ise işlesin Anaysa 10. Madde gereği ayırım "gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" bu nedenle kimsenin yargılamadan kaçmasını veya kaçırılmasını savunma içerisinde olamayız bunu değişik gerekçelerle de savunamayız. Böyle bir amacımızda olamaz. Bu yazının amacı "adil yargı hakkı" çerçevesinde son yaşanan olayları bir hukukçu bakış açısı ile değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle "hırsızlık var mı, yok mu? Sen onu söyle" şeklindeki soruların muhatabının mahkemeler olduğunu ve de kesin mahkeme kararına kadar kimseye suç isnat etme hakkımızın olmadığını anayasa 38/4 düzenlenen "masumiyet karinesinin" bu nedenle olduğunu tekraren hatırlatmak isterim.
17 Aralıkta içlerinde 3 bakanın oğlunun, bir belediye başkanının, bürokratların ve iş adamlarının olduğu 84 kişi gözaltına alındı. Bu gözaltının akabinde bizler herkes gibi olayı medyadan takip etmeye başladık. Bu noktadan itibaren bir soruşturmada olmaması gereken birçok işlemin yapıldığına tanık olmaya başladık. Öncelikli olarak kabul edilemeyecek konu olan soruşturmaya ait bir çok bilginin, teknik takip, fotoğraf ve tape kayıtlarının çözümlerinin bazı basın yayın organlarında ve sosyal medyada yayınlanması hatta bazı belgelerin ilgililerce imzalı olduğu halde paylaşımının yapılmasıydı. Bu noktada soruşturma savcılarının harekete geçerek sızıntıyı tespit etmeleri gerekir veya yayın yasağı kararı ile bunların yayınlanmasının önüne geçmeleri gerekirken böyle bir işlem yapılmadı.
Dışarı yansıyan bilgilerden biz aslında 1 değil 3 dosyanın olduğunu öğrendik. Burada da sorunlu bir durum vardı. Neden 3 dosya bir arada işlem yapılmaktaydı. Zira toplu dosyalarda en fazla 4 gün gözaltı süresi olabilirken ve de şüpheli sayısı fazlayken neden 3 dosya birleştirilmişti? Bu noktada ayrı bir nokta dikkat çekiyordu. Dosya konusu olaylar TOKİ, Halkbank ve Fatih Belediyesini ilgilendiriyordu. Bu dosyalardan sadece 1 tanesi İstanbul Başsavcılığının yetkisi içerisinde bulunmaktaydı. 3 dosya bir günde değerlendirilerek bu sorunda aşılmış mı oluyordu?
Daha sonra yaşanan Savcı u2013 Başsavcı - HSYK açıklamalarını ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle olayların akışını burada kesmek ve kanaatimi belirtmek istiyorum. Eğer bu bir yolsuzluk operasyonu ise ve burada amacınız nasıl soruşturmayı hukuken katleder ve de bu işe bulaşmış olanlara fırsat veririm diye düşünmüş olsanız ancak bu kadar hatalı işlemler yapardınız. Bu bir yolsuzlukları açığa çıkarma operasyonu olamaz. Olsa olsa bir soruşturma nasıl katledilirin güzel bir örneği olur.
Bu dosyalar bize gösterdi ki ülkemizde hukuk uygulayıcılarının bir kısmı hukuk kuralları ile kendilerini bağlı görmüyorlar. Medyatik herkesin takip ettiği dosyalarda bu denli fahiş hatalar yapılabiliyor ise diğer dosyalarda neler yapıldığını tahmin bile edememekteyim.
Hukuk herkese gerekli olduğunu unutmamak gerekir. Hukuk uygulayıcılarına bile. Saygılarımla. @CavitTatli