Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2428.74
BIST 100
9800.9
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Şubat 2022

Adil bir yönetim için on görev

Benzetme İbn-i Haldun’a ait: Medeniyetler de insanlar gibidir; doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler. Doğuştan güçlü veya zayıf olanlar, büyürken zorluklarla karşılaşıp onların üstesinden gelenler, zorlukların altında kalanlar, olgunluk aşaması kısa veya uzun sürenler, yaşlanırken geride miras bırakanlar veya bırakmayanlar vardır. Elbette bireyler düşünülünce fizyolojik büyümeye ruhsal olgunluk, medeniyetler söz konusu edildiğinde ise cemiyete özgü sayısız değer eşlik eder. Bütün bu süreçlerde medeniyetlere dinler, inançlar, örfler, kültürler ayak uydurur, onların yaşam kalitesine doğrudan etkide bulunur.

Bugün yaşadığımız krizlerden pek çoğunun temelinde dünya tarihinin Antik Yunan’dan başladığına dair yaygın bir yanılsama yatmaktadır. Bütün kazanım ve erdemlerine rağmen insanın metafizikle bağını koparması, o güne değin her şeyin ölçüsü olarak görülen Yaratıcı’nın yerine insanı yerleştirmesi bile bu medeniyetin perspektif kusurları için yeter sebeptir. Dahası kadim bilgelik medeniyeti söz konusu edildiğinde Antik Yunan oldukça genç bir kurgudur ve öncesinde onlarca kültür yaşamış, ona eklemlenmiş, onun varoluş alanını genişletmiştir. Her şeye rağmen kendinden önceki Mısır ile Sümer bir tarafa bırakılsa bile Çin’den başlayarak Tibet’e, Hind’e, Fars’a, Ortadoğu’ya uzanan geniş coğrafyada üretilen değerlerin hep orada, Antik Yunan’da toplandığını, kar sularının dereler, çaylar, ırmakları bir deltada buluşturması benzeri bütün bu medeniyetlerin zamana mukavemet eden kısımlarından yeni değerler elde edildiğini söylemekten de sarfı nazarda bulunmamak gerekir.

İşte kar suyuyla beslenen bu çaylardan biri dünya inanç tarihinde de hatırı sayılır bir yere sahip olan Budizm’dir. Kadim Asya bilgeliğinin önemli paydaşlarından biri olan Buda, insanların genelini sevk ve idare eden, temayüz eden pek çok meziyetiyle öne çıkıp hayatın akışına doğrudan etkisi olan hükümdarların “adil bir yönetim” ortaya koymaları için on işlev belirlemiştir. Elbette milyonlarca kişiye hükmettikleri, kültür ve medeniyetleri geçmişten alıp geleceğe aktardıkları için kitlelerden farklı vasıflarla donanan liderlerin örnek alması; zamana, mekana, bakış açısına göre değişmemesi gereken on evrensel ilke. Kitleler ile yöneticiler arasındaki makasın olabildiğince açıldığı böylesi bir dönemde bu on ilkeyi hatırlamak, en azından kısa süreliğine de olsa aynada kendine bakmaya özgü bir özeleştiri alanı açar diye düşündüğüm için Fernand Schwarz’ın Kadim Bilgeliğin Yeniden Keşfi adlı kitabından mealen ve çeviriden kaynaklı olduğu ihtimal dahilinde bulunan bazı boşlukları doldurarak bu bölümü kısaca alıntılıyorum:

1. Hükümdar, şartlar ne olursa olsun hoşgörüyü elden bırakmamalı, cömert olmalı, yüreğini merhametle doldurmalı: Zenginlik ve mülk için ne doyumsuzluk ne de bağlılık duymalı fakat bunu toplumun refahı için kullanmalıdır.

2. Yüksek bir ahlaki karakter taşımalı: Hiçbir zaman hayatı yok etmemeli, insanları kandırmamalı, çalmamalı ve başkalarını sömürmemeli; yanlış şeyler söylememeli, baş döndürücü içkiler almamalı.

3. Şahsına dair her şeyi toplumun iyiliği için feda etmeli. Konforunu, adını, ününü, hayatını bile devletin çıkarları için feda etmeye hazır olmalıdır.

4. Doğruluk ve bütünlük içinde olmalıdır: Görevlerini uygulamada herhangi bir korkudan ve kayırmadan uzak durmalı, niyetlerinde samimi olmalı ve halkı kandırmamalıdır.

5. Sevimlilik ve nezaket sahibi olmalıdır: Yumuşak bir huya sahip olmalı, hilm ile hareket etmelidir.

6. Güzel alışkanlıklarına bağlı olmalı: Sade bir hayat yaşamalı, kendinin lükse kaymasına izin vermemelidir. Şartlar ne olursa olsun kendine hakim olmalıdır.

7. Başkalarına nefret, kötü istek veya kin duymamalı. Hiç kimseye karşı hınç beslememelidir.

8. Şiddet kullanmamalı, barışı ve adaleti egemen kılmaya çalışmalıdır.

9. Sabır, af, hoşgörü, anlayış sahibi olmalıdır: Kendini kaybetmeden imtihanların, zorlukların ve hakaretlerin üstesinden gelmelidir.

10. Halkın refahının lehine olan kararlara karşı çıkmamalı, halkla uyum içinde bulunmalıdır.

Elbette eserin yazarı, yöneticinin vasıflarına dair bu alıntıların bir karşılığı, semeresi olduğunu da kaydetmeden geçmez. “Bu niteliklere sahip insanlar tarafından yönetilen bir devletin ne kadar mutlu olacağını söylemek gereksizdir. Ve bu her şeye rağmen bir ütopya değildir. Çünkü geçmişte bu fikirler üzerine beyliklerini bina eden Asoka gibi hükümdarlar bulunmuştur.” Kendini bile idare etmekte zorlanan toplulukların yaşadığı böylesi bir çağda bu ilkelere uymak göründüğü kadar kolay olmasa gerek. Bununla birlikte, bu on ilkenin kendinde toplandığı hükümdar sayısı o kadar az ki! Peygamberler bir tarafa bırakıldığında dünya tarihinde söz konusu ilkelerin kendisinde cem olunduğu kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu, aynı zamanda dünya tarihinin neden güllük gülistanlık değil de cehennemi andıran dikenli bir yoldan geçtiğinin de sağlaması değil midir?