Adalet Şarttır
Türkiye, dünya devletleri içerisinde daha saygın bir yer edinmek için işe önce adaletten başlamalıdır. Zira bir toplumda ancak adalet ile değerler, ilkeler, idealler, erdemler somutlaşır. Herkesin hak ettiği ceza veya ödül adalet ile verildiği zaman toplumda huzur ve güven olur.
Geçen haftaki yazımızda ‘’doğal
çevre’’ ve ‘’kültürel çevre’’
kavramlarına kısaca değinmiştik. Bizler hem doğal hem de kültürel bir çevrede
yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız doğal ve kültürel çevre hakkında bilgimiz sınırlı
olsa da, ilgimiz ve merakımız önünde hiçbir engel yoktur.
Sonsuz kudret sahibi, dünyaya ve maddeye bahşettiği güneş ile yalın ve
mucizevi kanunlarla teşekkül etmiştir. Gezegenler, evrende mesafe ve büyüklük
bakımından birbiriyle ilişki içinde hem kendi eksenleri hem de ortak bir merkez
etrafında sürekli dönerler.
Dünya, âlemler korosu içinde, ışığı, ısıyı, yaşama ve gelişme gücünü
borçlu olduğu, sayısız bağlarla bağlandığı güneşle birlikte anlam kazanmıştır.
Sosyal ve siyasal sistemler de, adaletle
idare edildiği zaman ancak anlam kazanır.
Tabiatla ilgili bilgimiz geliştikçe hem ondan istifade ederiz hem de
olaylara karşı önlem alırız. Örneğin depreme engel olamayız ama depreme
dayanıklı yapılar inşa ederiz. Demek ki, tabiatla ilişkimizde ancak kurallara
uyarak daha güvende olabiliriz.
Siyasal sistemlerde de ülkenin iç politik yapısı, vatandaşların yönetime
ve karar alma süreçlerine etkisi, siyasal örgütlenme şekillerinin yerel ve milli
yönetim biçimleri adalete uygun
olduğu zaman o toplumda huzur ve güven sağlanır.
Bakınız insanoğlu tarih boyunca, doğal afetlerde kaybettiği insanlardan
daha fazlasını siyasal çatışmalarda kaybetmiştir. Bütün çatışmaları alıp
inceleyin temelinde mutlaka
adaletsizlikler bulacaksınız.
Doğal afetlere karşı önlem aldığımız gibi, toplumsal barışımızı tehdit
eden her türlü adaletsizliğe karşı iktidarıyla,
muhalefetiyle tedbir almak zorundayız. İster kamuda, ister özel sektörde olsun,
bir kurumda adaletin ilkeleri
gözetildiği zaman o kurumda çalışan herkes, hayırda birbiriyle yarışır.
Adaletin hâkim
olduğu bir toplumda herkes kötülüğe engel, iyiliğin gelişmesine hizmet eder.
Bunun için önce toplumu oluşturan biz bireylerin adil olması lazım. Adil bir anlayışa sahip bireyler ancak
özgür bir ruha sahip olabilirler. Çünkü adalet
duygusu insana özgüven verir.
Toplumu belli bir hedefe yönlendirmek isteyen siyasi iktidarlar, adalet
ile hareket ettiği zaman toplumu ikna etmesi daha kolaylaşır. Çünkü Adalet,
insanın tabiatında asıldır, zulüm arızidir. Toplum, devlete ödediği vergilerin
adaletle korunduğuna inanırsa daha çok ödemek ister.
Adaletin ilkeleri
gözetilerek, parti teşkilatlarına, vakıflara, derneklere, şirketlere, devletin
önemli makamlarına atanan kişiler olursa, toplumun enerjisini tüketen haset
hastalığının zararlarını azaltırsınız.
Sonuç
Bilindiği gibi üç kıtanın merkezinde yer alan Türkiye, çıkar çatışmalarının
stratejik savaş alanı, adalet ile zulmün cephe hattı, sömürgecilerin odak
noktasıdır. Türkiye, hakkında en çok üretilen yalan ve dolanın başlıca konusu,
kameraların ilgi odağıdır.
Bütün bunlar iktidara, muhalefete ve tüm topluma büyük bir sorumluluk
yüklemektedir. Ancak adalet ile
hareket edildiğinde bu sorumluluğun altından kalkılabilir. Yerlerin aşınması ve
yıldızların yer değiştirmesi gibi, araçlar aşınabilir ve tesir sahaları
değişebilir.
Ancak varlığımızın borçlu olduğu adalet
duygusu asla değişmez. Adalet idraki
sonsuzdur, kâinatı ayakta tutan görünmez direkler kadar sağlamdır. Bu nedenle bir
kez daha diyoruz ki Türkiye, dünya devletlerinin içinde saygın bir yer edinmek
istiyorsa, adalet şarttır.