Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Ekim 2019

Acuze

Sabahın erken saatleriydi. Yakın illerden birine günübirlik bir seyahat yapacağı için erkenden evden çıkmıştı. Gecikmemek için kahvaltı yapmamış, sokağın köşesindeki simitçiden yol için azık almaya girmişti. İki simit, ufak su bir de meyve suyu aldı, ödemesini yapmak için kasaya yöneldi.

Sık sık alışveriş yaptığı simitçinin personeli zaten güler yüzlüydü ama artık iyice aşinalık oluştuğundan daha sıcak karşılanıyor, tebessüme mutlaka bir poğaça, kurabiye ekleniyordu.

İkramlık kurabiyeyi ağzında döndürürken yolluğunu da kese kâğıdına koymuş, cüzdanını çıkarmak için elini arka cebine uzatmıştı. Cüzdanın içinden çıkardığı elliliği hazır etmiş, sırasını beklemeye başlamıştı.

Kendisinden önceki kadın; uzun boyu, kaliteli ve frapan kıyafeti, marka olduğunu haykıran çantasıyla dikkatini çekti. Arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordu. Biraz poğaça, birkaç simit almıştı.

Yüzünü görebilmek için hafif sola kaydı. Çok genç, güzel bir kadındı. En fazla yirmi dört-yirmi beş olmalıydı. Bu erken saatte fönlenmiş saçları abartılı her hareketinde dans ediyor gibiydi.

Neydi o reklamdaki söz? Hatırlamıştı. “Saçlarınız, ahenkle dans eder!” işte tam da bu genç kadının saçlarını betimliyor olmalıydılar. Belki de bu reklam firması işte böyle tek bir kadının saçları üzerinden bu sloganı bulmuştu; kim bilir!

Sanki saçının güzelliğinden etkilendiğini hissetmiş gibi ince, uzun, iri eliyle ipek gibi dökülen saçlarını düzeltti sonra abartılı bir şekilde sağa doğru savurdu. Bir yandan göz ucuyla kadını izlerken diğer taraftan da dikkatli bakışlarının fark edilmesinden endişe etti.

Sonuçta kendisi de genç sayılırdı hem de yakışıklı biriydi. Niye gençliğini ihtimalli, yakışıklılığını kesin yargı olarak düşündüğünü sordu kendi kendine.

Daha iki ay önce otuz üç olmayı henüz hazmedememişti anlaşılan. Artık her doğum günü kutlaması kendisine birer yaşlılık seremonisi gibi gelmeye başlamıştı. Sonra abarttığını düşündü. İşyerindeki Ahmet abiyi hatırladı. Tam olarak elli beş yaşındaydı ve kendisini hala genç kategorisinde ilan ediyordu. Belki de Ahmet abinin yaklaşımı doğruydu, abartan kendisiydi! Bu yargıya varınca rahatladı, gevşedi, özgüveninin yerine geldiğini hissetti.

Kendisinin genç ve yakışıklı olduğundan emin olunca başının daha bir düzleştiğini hissetti, dudakları iki yana doğru gözle fark edilmeyecek ölçüde genişledi.

Genç, güzel ve alımlı kadın ödemesini yapmak için ağzı açık çantasına uzandı. Krem, kahve karışık renkli cüzdanını çıkardı. Açtı. Kartların dizili olduğu bölümden bir kredi kartını çekti. Aldığı kartı almak için bekleyen kasiyere vermek yerine tezgâhın üzerine fırlatır gibi bıraktı!

Aslında gibisi fazlaydı. Kadın, üç beş simit, poğaça parasını ödemek için çıkardığı kredi kartını karşısındaki elemanları küçümsercesine, aşağılarcasına tezgâha atmıştı!

Kartın cam tezgâha çarpma sesiyle büyü bozulmuştu. Genç kadın bir anda yaşlı, geçimsiz, kaprisli bir ihtiyara dönüşmüştü. Ahenkle dans eden saçları birbirine girmiş, o güzelim yüz buruşuk bir mendil gibi pörsük görünmüştü.

Kasiyer, bu aşağılamayı anlamamışçasına yüzündeki duruşunu bozmadan kartı aldı, yirmi sekiz TL’yi yüksünmeden çekti. Bir an kasiyerin de kartı aynı şekilde tezgâha atmasını beklemişti ama öyle bir şey olmamıştı. Fişiyle birlikte nezaketle, gülümseyerek kadına uzattı.

Kadın, poşetini ve kartını alıp tıkır tıkır yürüyerek simitçinin kapısından çıktı, hemen ilerideki lüks araca bıraktı. Binmeden önce başını kaldırıp bir an için simitçinin içine, kendisine, baktı. Yine az önceki genç, güzel kadındı. Peki, az önceki acuzeye ne olmuştu?

Twitter.com/sabihadogann