Açlık ve var olan küresel ekonomik kriz
Dünya genelinde Kasım 2019’da başlayan Pandemi ile yaşanacak kırılmaların
ne denli büyük ve zor olacağını hiç kimse tahmin edemedi. Her alanda yaşanan
yeni süreçler ileride yaşanacak süreçlerin az çok habercisiydi.
Tüm dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılan böylesi bir salgının küresel
ekonomide önemli değişimleri tetiklemesi bekleniyordu belki. Fakat üretimden tüketime,
ulusal politikalardan uluslararası düzenlemelere kadar birçok alanda değişimin
kendini bu denli hissettireceği açıkçası beklenmiyordu.
Sosyolojik bir vakıadır, Her ekonomik krizin oluşumunda bir hastalık olma
şartı bulunmasa da hemen her salgının ekonomik ve/veya politik bir sonucu
olabileceği öngörülebilmektedir.
Salgın döneminde karantina
ve sokağa çıkma yasağı gibi sosyal izolasyonuygulamaları ekonomik hayatı zaten
durma noktasına getirmişti.
Art arda yaşanan arz
ve talep şokları üretimden tüketime, taşımadan tedarik zincirlerine, ticaretten
finansa kadar tüm alanlarda dalgalanma ve daralmalara nedendi.
Hali hazırda tüm
dünyada yaşanan ekonomik kriz ile dünya ülkeleri uzun zamandır ilk kez ne
yapacağını bilemez hale gelmiştir.
Evet küresel salgın
insanlığı hazırlıksız yakaladı. Bilim ve teknolojinin göz kamaştıracak
boyutlarda geliştiği bir dönemde, salgın ekonomik ve toplumsal hayatı hiç
beklenmedik bir biçimde sarsarak, toplum sağlığını hem ruhsal hem de fiziksel
bağlamda derinden etkiledi.
Sonuçta gözle görülemeyen
bir virüs dünyanın bütün dengesini altüst etmeye yetti.
Salgın sonrası start alan küresel kriz, ilk
etkilerini uluslararası piyasalarda göstermiş ardından petrol üretiminde,
enerjide yaşanan global bazda anlaşmazlıklar, ülkelerin yaşayacağı ekonomik
temelli siyasi gerginlikler, gıda temininde dünyanın yaşayacağı sıkıntı
sonrası, ürkütücü bir senaryonun vizyona girmesi için yeterli oldu.
Yeni dünyadahastalıklar, ölümler, iş gücü ve
üretim kaybı, verimsizlik, zihinsel gelişim zorlukları, ruhsal çöküntü, suç
işleme ve şiddet kullanma eğiliminin artması artık gündelik hayatın rutinleri
arasına girdi.
Tüm bunların ötesinde tedarik zincirinde ve gıda
temininde yaşananlarınkronikleşmesi açlık konusunu tekrar dünyanın gündemine
getirdi.
Evet, açlık insanoğlunun başına gelebileceken
büyük felaketlerden biridir.
Açlık sorununun hakim olduğu bir toplumda
sosyal huzurun sağlanması, kalkınma yolunda hızla ilerlemesi, uluslararası
alanda kendi menfaatlerini gözeten politikalar izleyebilmesi mümkün değildir.
Barış ve huzurun hakim olduğu bir dünya ortaya
koyabilmenin ön koşullarından biride açlık sorununun çözülmesidir. Zira çözümlenemeyen
sorunlar süreklilik kazanıp ulusal, bölgesel hatta uluslararası istikrarsızlığa
sebep olabilmektedir.
Bu yetmezmiş gibi ABD,küresel hegemonya adına Rusya'yı adeta teşvik ve
davet edercesine Ukrayna'ya saldırtarak var olan küresel sorunu daha bir çıkmaza
sokmuştur.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 35 milyar dolar ile dünyadaki açlık
sorunu nispetengiderilebilecekken ABD'nin Ukrayna'ya 53 milyar dolar silah sevk
etmesi dünya genelinde bundan sonrada yaşanacak kırılmaları yeteri derecede
açıklıyor.
ABD küresel hegemonyasını koruma stratejisi adına Ortadoğu da düne kadar
yaptığını burada da uygulamaya koyarken, dünyanın geri kalan kısmı için bunun
nelere mal olacağı ile pek ilgilenmemektedir.
Örneğin Mısır ve
Libya gibi ülkeler buğday ithalatının yüzde 80’ini Ukrayna ve Rusya’dan
sağlıyor. Türkiye, Bangladeş, İran buğday ithalatlarının yarısından fazlasını
savaşan iki ülkeden gerçekleştiriyorlar. Lübnan, Tunus, Yemen, Libya ve
Pakistan’ın buğday gereksinimi de büyük ölçüde buralara bağımlı. Özellikle
yoksul ülkelerde halkın bütçesinin daha yüksek kısmını gıdaya harcaması
nedeniyle yükselen fiyatlar, insanları doğrudan sefalete sürüklüyor.
Yeni süreç de var olanküresel
ekonomik kriz sadece insanları açlık ve yokluk ile sınamayacak aynı zamanda
egemen hukuksuzluğun hakim olduğu yeni bir dünya dayaratacaktır.