Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2434.86
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Şubat 2023

​Acının rengi

Yıllar sonra bugünler için “Yüzyılın felaketi, bilmem kaç ülke büyüklüğünde yeri etkiledi, şu ülkede olsaydı taş üstünde taş kalmazdı, şöyleydi yahut böyleydi…” diyecekler. Yirmi saniye sürecek haberlerine en sarsıcı görüntülerin resmini koyup, sonra da kısa bir video ile örnek depremler arasında gösterecekler. Kim bilir bazıları “Şu kadar kişi hayatını kaybetti, bu kadar kişi yaralandı, binlerce kişi yerinden, yurdundan oldu, bazı ilçeler hatta şehirler haritadan silindi, hükümet şunları yaptı, muhalefet bunları yaptı, şu haklıydı, bu haksızdı, efendim şöyle şöyle oldu, yok, böyle olsaydı bu kadar can gitmezdi, öyle olmadığı için böyle oldu, böyle olmadığı için şöyle oldu, şu haklı, bu haksız, o öyle değildi, böyleydi, oldu da bitti, gitti…” Sonra habere ayrılan sürenin sonuna gelindi ve ardından gelen haber ise şöyle oldu: “Bugün dünyada en çok izlenen en komik videoyu hep birlikte izliyoruz.” Ya Sonrası? Sonrası yok, hepsi bu kadar!

Ne de olsa hayat kaldığı yerden devam ediyor, değil mi? Hala nefes alıp verebiliyorsak, devam ediyor olmalı, değil mi? Gerçekten devam ediyor mu? Yahut devam edilebiliyor mu? Nefes alıp verebiliyor muyuz? Depremin yıktığı binaların, yaktığı ocakların, çocuklarda bıraktığı travmaların, biz büyüklerde oluşturduğu hasarın çözümü var mı? Bizi dış etkilerden korusun ve daha rahat yaşayabilelim diye dizayn ettiğimiz ve yaşam alanı diyerek hırsızlardan korumak için üst düzey güvenlik önlemleriyle koruma altına aldığımız evlerimizin, bir gün gelip de mezarımız olabileceğini kim bilebilirdi ki? Dahası, herkesten korumaya çalıştığımız evlerimizden, eşyalarımızdan koşar adım yalınayak kaçışımızın yaşamak ile anlamlandırmaktan başka bir anlamı olabilir mi? Hani diyorlar ya, kafamda deli sorular! Sanırım depremi bizzat yaşayanların, içinde bulunduğu durum böyle bir şey! Bir yan kafa karışıklığı, bir yan hayatın anlamsızlığı, bir yan çaresizlik... Diğer taraftan da bir hakikat olarak inandığımız ölüm gerçeği ile yüzleşince ortaya koyduğumuz tavrı salt bir yaşama sevgisi ile tanımlamak ne kadar doğru olur? Sorular, soru üstüne ve nihayetince sorular enkazında kalıyor zihnimiz!

Kaplumbağa misali evi sırtında yaşar olduk… Herkesin arabasında birkaç battaniye, birkaç yastık… Emanet geldiğimiz dünyada bir emanet gibi yaşıyoruz. Sahibi olduğumuzu zannettiğimiz evlerin, aslında bize ait olmadığını, hatta bu dünyadaki mezarımız olduğunu bir deprem bize öğretti.

Reenkarnasyona asla inanmam. Ancak o gece depremi bizzat yaşayan ve hayatta kalan bizler, bugün hala bu dünyada nefes alıp verebiliyorsak, sanırım hayatın ne demek olduğunu daha iyi anladık ve bu dünyadaki yaşamın bir anlık olduğunu bizatihi yaşayarak tecrübe ettik. Bugün, bu dünyaya yeniden doğduk ve geçmişimiz iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla, sevabıyla günahıyla enkazın altında kaldı. Bugün yeniden doğduk ve yaşadığımız acı günahlarımıza kefaret olur umuduyla iyilik ve hakikat üzere yaşamamız gerektiğine sıkı sıkıya bağlandık.

Yaşamak ile ölmek arasındaki ince çizgide gidip gelirken hayatını kaybeden binlerce candan biri olmadığımız için kendimizi şanslı mı saymalıydık, yoksa giden canların ardından ağıt mı yakmalıydık? Evet, depremden kurtuldum. Ancak “İyiyim!” demeye utandığım günler yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum. Sadece “Elhamdülilllah!” diyebiliyorum.

Birileri bu işin siyasetini yaparak rant elde etmenin hesabını yapacaktır, birileri edebiyatını yaparak kitabını yazacaktır, birileri reytingi yüksek filmler çekecektir. Ancak ne yapılırsa yapılsın, yapılanlar, o anki yaşananları anlatmakta yetersiz kalacaktır. Hayat bir varmış, bir yokmuş. İnsan, sadece anın aynaya yansımasıymış. Bunu yaşayarak öğrendik.

Acının rengi, bugün duman rengi, kül rengi ve hepsinden de öte toprak rengi. Acını rengi bugün siyaha çalan gri. Gri hüzünler kapladı şehirlerin üstünü ve altında biz kaldık. Enkazda yüreğimiz… Bugün, yine birlik, beraberlik, yardım ve insan olduğunu yeniden hatırlama günü.

Depremi bizzat yaşamayan dostlarımız bizi arayarak “Acınızı anlıyoruz!” deseler de, bu acı ne anlatılabilecek ne de anlaşılabilecek türden bir acı. Altımızda yer kaynarken üstümüzden ölüm geçti. Rabbim kimseye böyle bir acı yaşatmasın ve kimseyi böyle bir acıyla imtihan etmesin.

Yaşadıklarımızdan geriye kalan tek gerçek varsa, o da bizim için hayat artık eskisi gibi olmayacak.

Rabbim beterinden korusun. Amin!