Acının rengi
Yıllar sonra bugünler için “Yüzyılın felaketi, bilmem kaç ülke büyüklüğünde yeri etkiledi, şu ülkede olsaydı taş üstünde taş kalmazdı, şöyleydi yahut böyleydi…” diyecekler. Yirmi saniye sürecek haberlerine en sarsıcı görüntülerin resmini koyup, sonra da kısa bir video ile örnek depremler arasında gösterecekler. Kim bilir bazıları “Şu kadar kişi hayatını kaybetti, bu kadar kişi yaralandı, binlerce kişi yerinden, yurdundan oldu, bazı ilçeler hatta şehirler haritadan silindi, hükümet şunları yaptı, muhalefet bunları yaptı, şu haklıydı, bu haksızdı, efendim şöyle şöyle oldu, yok, böyle olsaydı bu kadar can gitmezdi, öyle olmadığı için böyle oldu, böyle olmadığı için şöyle oldu, şu haklı, bu haksız, o öyle değildi, böyleydi, oldu da bitti, gitti…” Sonra habere ayrılan sürenin sonuna gelindi ve ardından gelen haber ise şöyle oldu: “Bugün dünyada en çok izlenen en komik videoyu hep birlikte izliyoruz.” Ya Sonrası? Sonrası yok, hepsi bu kadar!
Ne de olsa hayat
kaldığı yerden devam ediyor, değil mi? Hala nefes alıp verebiliyorsak, devam
ediyor olmalı, değil mi? Gerçekten devam ediyor mu? Yahut devam edilebiliyor
mu? Nefes alıp verebiliyor muyuz? Depremin yıktığı binaların, yaktığı
ocakların, çocuklarda bıraktığı travmaların, biz büyüklerde oluşturduğu hasarın
çözümü var mı? Bizi dış etkilerden korusun ve daha rahat yaşayabilelim diye
dizayn ettiğimiz ve yaşam alanı diyerek hırsızlardan korumak için üst düzey
güvenlik önlemleriyle koruma altına aldığımız evlerimizin, bir gün gelip de
mezarımız olabileceğini kim bilebilirdi ki? Dahası, herkesten korumaya
çalıştığımız evlerimizden, eşyalarımızdan koşar adım yalınayak kaçışımızın
yaşamak ile anlamlandırmaktan başka bir anlamı olabilir mi? Hani diyorlar ya,
kafamda deli sorular! Sanırım depremi bizzat yaşayanların, içinde bulunduğu
durum böyle bir şey! Bir yan kafa karışıklığı, bir yan hayatın anlamsızlığı,
bir yan çaresizlik... Diğer taraftan da bir hakikat olarak inandığımız ölüm
gerçeği ile yüzleşince ortaya koyduğumuz tavrı salt bir yaşama sevgisi ile
tanımlamak ne kadar doğru olur? Sorular, soru üstüne ve nihayetince sorular
enkazında kalıyor zihnimiz!
Kaplumbağa misali
evi sırtında yaşar olduk… Herkesin arabasında birkaç battaniye, birkaç yastık… Emanet
geldiğimiz dünyada bir emanet gibi yaşıyoruz. Sahibi olduğumuzu zannettiğimiz
evlerin, aslında bize ait olmadığını, hatta bu dünyadaki mezarımız olduğunu bir
deprem bize öğretti.
Reenkarnasyona
asla inanmam. Ancak o gece depremi bizzat yaşayan ve hayatta kalan bizler,
bugün hala bu dünyada nefes alıp verebiliyorsak, sanırım hayatın ne demek
olduğunu daha iyi anladık ve bu dünyadaki yaşamın bir anlık olduğunu bizatihi
yaşayarak tecrübe ettik. Bugün, bu dünyaya yeniden doğduk ve geçmişimiz
iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla, sevabıyla günahıyla enkazın altında
kaldı. Bugün yeniden doğduk ve yaşadığımız acı günahlarımıza kefaret olur
umuduyla iyilik ve hakikat üzere yaşamamız gerektiğine sıkı sıkıya bağlandık.
Yaşamak ile ölmek
arasındaki ince çizgide gidip gelirken hayatını kaybeden binlerce candan biri
olmadığımız için kendimizi şanslı mı saymalıydık, yoksa giden canların ardından
ağıt mı yakmalıydık? Evet, depremden kurtuldum. Ancak “İyiyim!” demeye
utandığım günler yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum. Sadece “Elhamdülilllah!”
diyebiliyorum.
Birileri bu işin
siyasetini yaparak rant elde etmenin hesabını yapacaktır, birileri edebiyatını
yaparak kitabını yazacaktır, birileri reytingi yüksek filmler çekecektir. Ancak
ne yapılırsa yapılsın, yapılanlar, o anki yaşananları anlatmakta yetersiz
kalacaktır. Hayat bir varmış, bir yokmuş. İnsan, sadece anın aynaya
yansımasıymış. Bunu yaşayarak öğrendik.
Acının rengi,
bugün duman rengi, kül rengi ve hepsinden de öte toprak rengi. Acını rengi
bugün siyaha çalan gri. Gri hüzünler
kapladı şehirlerin üstünü ve altında biz kaldık. Enkazda yüreğimiz… Bugün, yine
birlik, beraberlik, yardım ve insan olduğunu yeniden hatırlama günü.
Depremi bizzat
yaşamayan dostlarımız bizi arayarak “Acınızı anlıyoruz!” deseler de, bu
acı ne anlatılabilecek ne de anlaşılabilecek türden bir acı. Altımızda yer
kaynarken üstümüzden ölüm geçti. Rabbim kimseye böyle bir acı yaşatmasın ve
kimseyi böyle bir acıyla imtihan etmesin.
Yaşadıklarımızdan
geriye kalan tek gerçek varsa, o da bizim için hayat artık eskisi gibi olmayacak.
Rabbim beterinden
korusun. Amin!