Acilen bir devlet akademisi kurulmalıdır!
Türkiye’de devlet yönetiminde en çok karşılaştığımız eksikliklerden bir tanesi, devlete bağlı bazı kurumların yürüttükleri faaliyetlerde ve alacakları stratejik kararlarda ciddi bir senkronizasyon sorunu yaşanması ve bu kurumların ortak bir mefkureye sahip olmamasıdır. Pek çok devlet kurumu yurt içinde ve yurt dışında gerçekten güzel faaliyetler yürütüyorlar, çok güzel hizmetlere imza atıyorlar.
Ancak, kuruluş gayelerine matuf
hizmet eden, ülkemizin ve devletimizin hem içeride hem dışarıda itibarını
yukarıya taşıyacak, yıldızını parlatacak işlere imza atmak yerine çok farklı
saiklerle hareket eden bir insan kaynağı da maalesef yok değil. Bu durum hem
devlet yöneticilerimizi, yani üst düzeyde karar alan ve uygulama düzeyine bu
kararları dikte eden mekanizmaları zora sokuyor hem de yapılan işler bir süre
sonra verimsizleşmeye başlıyor.
Ankara maalesef ek gösterge ve
koltuk savaşlarıyla gününü geçiren bir insan kalabalığı ile memleketin
enerjisini tüketiyor. Kamu çalışanları iş başı yaptıktan bir süre sonra
devletin ve milletin menfaatleri yerine kendi menfaatlerini gözetmeye
başlıyorlar ve verimsizleşiyorlar. Kendilerince haklı oldukları konular
olabilir ancak bu haklılıkları milli menfaatler söz konusu olduğunda bir
verimsizlik ve atalet bahanesi olmamalı.
Burada vergi dairesinde ya da
kaymakamlıkta çalışan sıradan memurları kastetmiyorum. Bilhassa Ankara’da belli
kurumlarda belli koltukları işgal eden nitelikli insan kaynağını kastediyorum.
Uzman, danışman, A grubu bürokrat ve benzeri makamlarda bulunan insanlar devlet
ve millet umuru söz konusu olduğunda daha özverili daha yapıcı ve daha üretken
hale gelmeli, getirilmeli. Yüksek Lisans, doktora yapmış, birkaç yabancı dil
bilen ve nitelikli işlerde istihdam edilen insan kaynağından yeterince
yararlanamıyoruz. Bazıları küstürülüyor, bazıları bir kenara atılıyor, bazıları
da atalete mahkûm ediliyor.
Oysa özellikle Ankara’da kafası
çalışan, çözüm odaklı, devletini milletini seven, dürüst o kadar çok insan var
ki. Bu insanlar bir süre sonra siyaset mekanizmasının kirli anaforları arasında
kaybolup gidiyorlar. Adalete, ehliyet ve liyakata önem verilmediği için dürüst
ve çalışkan insanlar çemberin dışında kalıyorlar. Bu insanların hizmet
süreçlerine daha etkin bir şekilde katılımının sağlanması gerekiyor.
Öte taraftan bir şekilde belli
makamlara gelmiş insanlar mevcut konumlarında yapmakla mükellef oldukları
işleri kalitelendirmek yerine, günlerini dalkavuklukla, bir üst makamı
kovalamakla, şunun bunun ayağını kaydırmakla geçiriyorlar. Üst makamlara şirin
gözükmek, yarın öbür gün bir koltuk kapabilmek için yeterli ön şart haline
gelmiş durumda. Oysa Ziya Paşa’nın dediği gibi “ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz.” İnsanlar bir yerlere şirin gözükerek değil, yaptıkları güzel işlerle
göz doldurmalılar. Siyasetçiler de istihdam edecekleri insanlarda sadece
sadakat aradıkları için liyakat ikinci plana atılıyor.
Bütün bu kara tablo içerisinde
Ankara, devlet ve millet adına geleceğe dönük ortak bir mefkure üretemiyor. Her
kurum ve her etkili makam kendi yıldızını parlatmak için çabalıyor. Dağınık,
birbirinden habersiz, verimsiz, tekrara düşen ve netice alınması güç işlerle
zaman ve kaynak tüketiliyor. Ülkenin ve devletin enerjisi heba ediliyor. Oysaki
devlet çalışanlarının ve devlet kurumlarının ortak bir geleceğe yürümek adına
bir ortak tavır birliği ve bir mefkuresi olması lazımdır. Öyleyse çözüm nedir?
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir “devlet
akademisi” kurarak belli bir düzeyin üzerinde ve belli meslek gruplarını içeren
insan kaynağını gerek memuriyet başlangıcında, gerekse devamında eğitim,
bilgilendirme, şuurlandırma, etik, misyon, vizyon, strateji, istihbarat ve
etkin yönetim gibi konularda eğitime tabi tutmalı, bu eğitimler sürekli hale
getirilmelidir. Devlet çalışanları bu toplantılarda ya da eğitimlerde zaman
zaman bir araya getirilerek devlet hizmetlerinde koordinasyon ve iş birliğinin
ortak bir mefkure ve strateji çerçevesinde sağlanması düşünülmelidir. Kısacası
devletin hassas kurumlarında çalışan nitelikli insan kaynağının ortak bir ruh
ve ortak bir anlayışa yöneltilmesi temel hedef olmalıdır. Yapılan işlerde ortak
bir ruh ve ortak bir mefkure yoksa o iş bir süre sonra robotlaşmış insanların
gördüğü, donuk, gayesinden sapmış, verimsiz bir hale dönüşmektedir.
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurulacak “devlet akademisinin” yönetimi bir akil
adamlar heyetine verilmeli, buranın faaliyetleri sadece devlet adamları ya da
bürokratlar eliyle değil, yazarlardan, kanaat önderlerinden, sivil toplumdan seçilmiş
seçkin insanlardan ve akademisyenlerden müteşekkil bir grupla eğitim ve
şuurlandırma faaliyetine başlamalıdır. Devletin ve milletin böyle bir oluşuma
ihtiyacı var. Umarız böyle bir kurumsallaşma kısa zaman içerisinde hayat bulur.