Açık oy, gizli tasnif
Tarih tekerrürden ibaret mi yoksa tekerrür eden hatalar mı bilmem ama 31 Mart Yerel Seçimleri akabinde gelişen olaylar ve partilerin tutumu aklıma tek parti döneminde uygulanan “Açık oy, gizli tasnif” uygulamasını getirdi.
Tarih 21 Temmuz 1946. Milletvekili genel seçimleri, açık oy gizli tasnif (sayım) usulüne göre yapılır. CHP bayraklarıyla donatılan seçim sandıklarında CHP'li olan devlet görevlilerinden oluşan sandık kurulu önünde ve jandarma nezaretinde seçmenler oylarını açık olarak kullanırlar; sayım da kapalı kapılar ardında gerçekleşir. Neticede CHP 395, DP 66 ve bağımsızlar da 4 milletvekilliği kazanır. Seçimlerde gizli oy yerine herkesin hangi partiye attığınızı görebileceği şekilde açık oy kullanılması, oylamaların bitiminden sonra oy pusulalarının sayımında bu defa herkesten gizli sayım yapılması, halkın gözünde seçimlere “şaibe” karıştığı imajını çizer. Başka şekilde düşünmek de mümkün değildir.
1950 seçimlerine gelindiğinde ise radikal bir değişiklik yapılır. Açık oy prensibi yerine gizli oy, oy sonrası gizli sayım yerine açık sayım prensibi getirilir. Ayrıca 1948 seçimlerinde olduğu gibi seçim pusulalarının saklanması sorununun önüne geçebilmek amacı ile seçimler hâkim gözetiminde yapılır. Seçimlerde CHP halkın oylarını alabilmek için birçok oyuna başvurur. Her türlü yalan yanlış vaatlerde bulunur. Çünkü kabul edilen gizli oy, açık sayım sistemi oyların adaletli sayılmasını sağlar. Böylelikle Demokrat Parti 408 milletvekili ile iktidarı ele geçirir. Bu adil seçimlerden sonra 1977 yılı hariç olmak üzere bir daha darbeler dışında CHP iktidara gelemez.
Aradan yetmiş yıl geçti. Köprünün altından çok sular aktı. Partiler kuruldu, kapandı. Liderler doğdu, öldü. Türkiye dünya ile yarışır duruma geldi. 31 Mart günü de demokratik bir seçim yaşandı. Herkes güvenli bir şekilde sandığa gitti ve hiçbir baskı ve yönlendirme olmadan oyunu kullandı. Sandıklar açıldı, sayıldı ama bilerek mi yoksa planlı mı olduğu zamanla anlaşılacak yanlışlar silsilesi ortaya çıktı. Sonuçlara itirazlar edildi, bazı sandıklar ve sonuçları yeniden sayılmaya karar verildi. Tam bu aşamada hep devrede olan üst akıl bir kez daha hukukçu olduğunu sandığımız kişilerin kararıyla demokratik bir hak olan sayımları durdurdu. Yetmiş yıl önce olduğu gibi sonuçların şeffaf olmasını istemedi. “Sen oy ver ama sonucu ben ilan edeyim” dedi. Resmi sonuçlar ilan edilip mazbatalar verilmeden birileri birilerinin maşası olarak başkanlığını ilan etti ve hatta Anıtkabir’e gidip özel deftere yazdığı yazıda unvanını başkan diye tescil etmeye kalktı. Neyse ki YSK bu kararı bozarak sayıma devam etti.
Bu süreçte CHP’nin, kazanamadığı yerlerde seçim sonuçlarına itiraz edip demokrasiden dem vururken kazandığı yerlerde sonuçlara itiraz eden partilere saldırması da anlaşılır gibi değil. Kamu görevlisi olmayanların sandık başkanı olarak görevlendirilmesinden il dışından olan sandık başkanlarına, usulsüz seçmen kayıtlarından suistimallere, maddi hatalardan şaibeli tutanaklara kadar incelendiğinde organize bir çalışmanın olduğu ortadadır. Yıllardır başarılı olamadığı sandığa her türlü hileyi karıştırdığı gün gibi ortada olanların tedirginliklerinin ne anlama geldiğini herkes görmektedir.
Uzun yıllar iktidar yüzü görmeyen CHP aynı zihniyetle yoluna devam etmeye çalışıyor, milleti yok sayıyor ve gayri meşru yollara tevessül ediyor. Şeffaf bir şekilde sonuçların irdelenmesi ve ilan edilmesinden korkuyor ki İl Seçim Kurulundan sayımı durdurma kararı çıkartıyor, medya yoluyla algı oluşturmaya çalışıyor ve gezi olayları çağrışımı yaparak milleti, hükümeti ve devleti tehdit etmeye çalışıyor. CHP de değişmemiş, onun değirmenine su taşıyan bürokratın zihniyeti de…
Yetmiş yıldır zihniyeti değişmeyen CHP’nin iktidar olduğu belediyelerde de icraatları değişmemiş. Dün camileri ahırlara çevirenler bugün idare ettikleri şehirleri çamur, çukur ve çöp deryasına çevirmiş. 31 Mart seçimlerinde yeni kazandığı belediyelerde de durum diğerlerinden farklı olmayacak. Geçmişi unutanların geleceği olmaz.