''Açık'' mı ''Kapalı'' mı?..
Uzun yıllar önce “Çocuklarının eğitimi için tavsiye isteyen” çifte, “Açık liseye yazdırın, sonra da açık öğretim fakültesini bitirsin, böylesi çok daha verimli!” demişti bir eğitimcimiz…
Hararetle itiraz etmişlerdi bu tavsiyeye,
“Çocuğun sosyalleşmesi için mutlaka okul ortamında olması lâzım, sizinki de lâf mı!” diyerek.
Sordunuz, fikrini söyledi...
Eğitimcinin suçu neydi!..
Yıllar sonra çocuğun babası ile karşılaştık.
Bana…
“O eğitimci arkadaş haklıymış” dedi;
“Öyle yapmak varmış!”
Çocuğu “kapalı” liseyi bitirmiş, orta sınıf bir üniversitesinin vasat bölümlerinin birinden de “beş yılda” mezun olmuş…
Askerliğini yapmış…
Memurluk imtihanından kapağı “devlete atmasına” yetecek kadar puan çıkartamamış…
Şimdi…
Biz “özel şirkette” çalışıyormuş, piyasa sıkıntılıymış, patron ikide bir “Böyle giderse kapatırız!” diyormuş…
“Açık öğretime gitseydi iyiydi” dedi Babası;
“En az bir lisanı olurdu belki, o lisanla iyi bir bölüm tuttururdu, devlete kapak atamasa bile işi hep hazır olurdu. Dokuz yıl boyunca harala gürele, büyük kısmı anlamsız bir koşturmacanın pençesinde en güzel çağını sarf edeceğine, bu sürenin sonunda hem diplomalarını alır, hem de ‘lisan’ öğrenmiş olurdu. ‘Dokuz yıl boyunca harcadığımız paralarla” iki lisanı hakkıyla öğretecek hocaları ‘tutmak’ gayet kolaydı… Hatta epeyce de para artardı!”
Neyse…
Olanda hayır vardır!..
*****
Geçenlerde mühendislikten bir profesörün videosuna denk geldim; “Sadece bizim bölümde 200 civarı öğrenci var, bunların hepsiyle çok yakından ilgilenebilmek mümkün değil. Bu kadar çok sayıda ve az eğitimli mezun nereden iş bulacak, bilemiyorum!” diyor…
Haksız mı?..
Plânlama meselesi; nice üniversitemiz oldu ve “Yegâne hedefim devlete kapağı atmaktır!” diyenlerin sayısı da hayli kabardı.
Her mesleğin gerektirdiği vasıflar artıyor bu arada…
Mesela bizim meslekte, “fotoğraf çek, haberini yaz!” yetmiyor artık; “Yeni Medya”nın inceliklerini bileceksin…
“Yeni Medya Süper Gazetecileri”nin haberi bulmak, değerlendirmek, yazmak, fotoğraflamak gibi temel gazetecilik işlerinin yanı sıra; fotoğraf, video galerileri hazırlamak, fotoğraf ve videoları işlemek gibi görevleri de yerine getirebilmeleri gerekiyor…
Anında düşünüp karar verebilmek, hızlı ve doğru şekilde üretebilmek çok mühim.
Biz ki, iletişim alanındaki nice tecrübeliye bile “de-da”ların nerelerde ayrı, nerelerde bitişik yazılacağını anlatamamış durumdayız.
“Sen de mi Leyla!” ile “Sende mi Leyla?” arasındaki farkı bilmeyen, duygularını bile ifade etmekten aciz durumda, ne hazin!..
Bir de iş meselesi…
İyi bir iş sahibi olmak…
Her gencin ideali.
Birçok genç meslektaşım için nice iş imkânı çıktı lâkin mutlaka “çok iyi derecede lisan” isteniyor, hatta “iki lisan” isteniyor, internet medyasında da nice vasıf.
Türkiye’de “diploması avantaj sağlayan” birkaç üniversite var, bunların dışındakilerden mezunsan 2-0 yenik başlıyorsun maça, sonrasında ne gelirse!..
“Açık Lise’ye gitmek, üzerine bir de ‘Açık Üniversite’ bitirmek niçin ‘kötü’ olsun; 10 yıllık bir ‘özel eğitim’ ve istenirse ‘çalışma’ imkânı sunuyor gence…
Okullar yine ‘Devlet’in okulları, diplomaları ‘şekil şartları’nı sağlıyor; vakit iyi değerlendirilirse büyük avantaj elde edilmiş olur.” diyen eğitimci haksız mı?..
Açık Öğretim Fakültesi mezunu birçok arkadaşım var; bir yandan okumuş diğer yandan da çalışmışlar; yaşıtları mezuniyet sonrasında “iş ararken”, onlar, işlerinde “müdür” olmuşlar!..
Bu bir tavsiyeydi bir zamanlar, şimdi bilemiyorum, eğitimcilerle konuştuğumda “ortak kanaat” göremiyorum.
Bizdeki “eğitim” işlerinin hiç de iyi gitmediğini söylüyor da hepsi, kanaat ayrılığı “Tamam da veliler ve çocuklar ne yapsın?” noktasında.
Okula gittin, okulu bitirdin, uzatmalarla yükseğini de bitirdin, askere gittin geldin, ya da askere gidip geleni bekledin, bir de “evlenebilme parası” biriktirmek gerek, yaş oldu mu sana 30!..
Sonra?..
Bir de “Kredi çekmek” gerek, on küsur yıl vadeli, “yaş” aşağı yukarı oldu 50 !..
Milyonlarca gencimiz bu durumdayken, neden bahsedeceksin, yeni kahramanlık türkülerini kimlere besteletecek ve hangi ruhla söyleteceksin?..
Günü birlik “politika”da çok şeyler oluyor, benzemezler bir araya geliyor, köprüler atılıyor, köprüler kuruluyor, herbir şey ama herbir şey unutuluyor…
Sonra…
Eve dönüyorsun, “hane halkı”na!..
Kiradan kurtulmak için “faize” bulaşmak meselesi var!..
Bir dolu mesele, evlenme, evlendirme işlerine gir de gör!..
Bir de…
Çok daha önemlisi…
Geçim derdinin anaforundan kurtulup, dünyaya “Tefekkür ve İrfan Penceresi”nden bakacak “şuurlu” nesiller gerek…
Okudukları bölümleri niçin tercih ettiklerini bilmeyen ya da en fazla “burayı tutturabildik” diyebilen nice vatan evlâdı tanıyorum…
Osmanlıca’ya vakıf olmayan bir hukukçunun, bir sosyoloğun, bir gazetecinin “Anadolu Ruhu”nu idrakte ve mesleğini icrada ne denli eksik kalacağını tahmin edersiniz…
E, İngilizce de vazgeçilmez mi vazgeçilmez, eni konu bilenimiz yüzde kaç?..
Bir şeyler yapmak gerekiyor doğrusu…
Zira…
Giderek dikleşiyor hayat yokuşu!..