Açık Deniz
Yahya Kemal, “Açık Deniz” isimli şiirine şu mısralarla başlar: “Balkan şehirlerinden geçerken çocukluğum; / Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.” Şairimiz bu efsane şiirinde “akıncı cedlerimizin” kutlu “ihtirâsını” duyduğunu söylüyor ve bizi “asırlarca” sürecek “bir koşu”ya davet ediyor. Bu hisler, “İ’la-yıKelimetullah’a”, “Nizam-ı Âlem”e, “Kızılelma”ya bir çağrıdır.
Açık
Deniz kavramını zihin dünyamıza yerleştiren Yahya Kemal’dir. Bu iki kelime bir
bakıma sonsuzluğa açılmanın, deryalara ulaşmanın, maveraya kavuşmanın
ifadesidir. Yan yana duran ve birbirine çok yakışan bu iki kelimeyi pek severim.
Yıllar önce aziz dostum Sadık Yalsızuçanlar bir televizyonda “Açık Deniz”
programını hazırlayıp sunuyordu. Seçkin, çok kıymetli, muhtevalı bir programdı,
takip edenler bilir. Peki şimdi niçin yapılmaz, işte onu bilemem.
Yarım
asırdır mecmuaları takip ediyorum. Her dergi tanıtılmayı hak eder. Zira bir ay
boyunca allanıp pullanan ve bir gelin gibi süslenen gelin gibidir dergiler. Her
ay yeniden görücüye çıkarlar bıkmadan usanmadan. Beğenilmek, övülmek, takdir
edilmek isterler. Bunu yapmıyoruz, gazeteler ihmalkâr! Dergiler büyük
zahmetlerin, uzun emeklerin, derin çilelerin ardından günışığına çıkıyor. Çoğu
zaman sessiz karşılanıyor gelişleri. Ama tutunamayıp kapandıklarında da ağıt
yakmayı, mersiye yazmayı seviyoruz, garip! Lakin onlar azimlerinden,
aşklarından, şevklerinden hiçbir şey kaybetmiyor. Kollar yeniden sıvanıyor ve
yeni sayının hazırlığı başlıyor. Her dergi bir şaheser, her dergici bir kahraman!
Bâbıâli’de dergilere en
çok sahip çıkanlardan olduğum söylenir. Ama görevimi yaptığıma asla
inanmıyorum. Çalışma masamın sağında, solunda önünde ve ardında öbek öbek
dergiler bekleşir durur. Âdeta “Benden de bahset, sakın beni unutma!” der
gibiler. Belki inanmayacaksınız ama vicdan azabı çekiyorum, onlar bana mahzun
gözlerle baktıkça. Hele yeni dergiler! Onları duyurmamak günah, tanıtmamak
vebal. Okuyucuya başka nasıl ulaşacaklar?
Açık
Deniz’in çıkacağını önce internette duydum. Sonra
Bâbıâli’nin ‘şevk ummanı’ Haluk İmamoğlu abimiz bahsetti. Bir dost ile Hasan
Kondu’ya uğramıştık. Yeni çıkan birkaç sayısını vermişti. Düzenli gelmeye
başladı ve artık ben bir Açık Deniz
okuyucusuyum. Kapakları çarpıyor sizi hemen. Açık tonda, ferah. Zaten ismiyle
müsemma olmak zorunda. İlk yedi sayının kapakları, unuttuğumuz, ihmal
ettiğimiz, haksızlıkta bulunduğumuz can dostlarımıza ayrılmış. Martılar,
uğurböcekleri, serçeler, papağanlar, kediler, atlar, keçiler… Galiba kapaklar ‘kâinat
güzelleri’yle sürüp gidecek hep, ne âlâ!
Usulden, âdettendir.
Yeni çıkan dergilerin künyesine merak ile bakılır. Kim bu yeni fedakârlar?
Hangi kültür bekçilerimiz vitrinlere yerleşivermiş? “Kendimizi bu yola adadık?”
diyen serdengeçtileri, cengâverleri tanımalı. Merhum Asım Gültekin, boşuna
“Dergin mi var, derdin var.” demiyordu. Ama nasıl bir dert, dermanın fevkinde
bir ‘mukaddes yük. ’İsimler aşina Cengiz Çelebi Açık Deniz’in sahibi, Metin Karabaşoğlu Genel Yayın Yönetmeni, Ümit
Şimşek Yayın Danışmanı. Eh bunlar bana yetiyor. Sıcacık bir güven ve itimat
hissi kaplıyor içimi. Demek ki, düşünen ve düşündüren bir ekip var işin
başında. Editör ‘hoşamedi’ ile karşılıyor bizi. Selamı, derya-deniz üstüne.
Balıkçılar av mevsimine, “Vira Bismillah” diye başlamaz mı? Mihmandarımız da
“Bismillah her hayrın başıdır.” dedikten sonra kelam ediyor: “Deniz kelimesi
zihnimize ne zaman gelse bir ferahlık kaplar içimizi. Deniz, görene de,
hatırlayana da enginlerle beraber dinginlik verir. Açık denizde bundan daha da
fazlası vardır. Yeni ufuklara yepyeni keşiflere açılmak anlamına gelir açık
denizlere doğru yola çıkmak. Böylesi bir yolculukta özgürlüğün, arayışın
umudun, gayretin eseri vardır.” Arife tarif gereksiz! Niyetin esası, maksadın
alası, sözün hası burada!
Sayfaları
çeviriyorum. Fikrin vüsati, ilmin derinliği göz kamaştırıcı. Hayati meselelere
vukufiyetle bakan kalem erbabının ihatalı yaklaşımı dikkat çekiyor. Ele alınan
konular mühim, araştırma yazıları derin, kullanılan resimler iyi. Röportajlar
kuşatıcı ve kucaklayıcı. Bazıları Açık
Deniz’i, daha önce çıkmış dergilere benzetebilir ama ben özgün bir mecmua
olarak gördüm. Her dergi uzaklara nida, insanlara muştu, geleceğe sesleniştir.
Duyan da olacak bu sadayı, işitmek istemeyen de. Ne gam! En azından bir
sayısını alıp okumanızı ve karar vermenizi isterim aziz okuyucu. Bir fikir
sofrasına, bir sanat ve irfan şölenine davet edildiğinizi göreceksiniz. Hayırlı
ve uğurlu olmasını dilediğim Açık Deniz’in
yolu ve bahtı açık olsun. Dergiye emek verenlerin, alın teri akıtanların, göz
nuru dökenlerin ömrüne bin bereket! Rahmetli şairimizin mısralarıyla başlamıştık,
yine aynı muhteşem şiirin son mısralarıyla yazımıza nihayet verelim: “Rûhunla
karşı karşıya kaldım o med günü. / Şekvânı dinledim, ezelî muztarip deniz! /
Duydum ki ruhumuzla bu gurbette sendeniz. / Dindirmez anladım bunu hiçbir güzel
kıyı; / Bir bitmiyen susuzluğa benzer bu ağrıyı.”