Acı ve ihanetin yolculuğu Kerbela (2)
Hz. Hüseyin’in hunharca ve vahşice katledilmesi/şehit edilmesi, Müslüman kalbinde yüzyıllarca sızlayan bir yaradır, bir kandır. Hatırlayınca gözyaşlarımızı tutamadığımız güzel nebevî miras Hüseyin’in yolculuğu, aslında ihanet ve hüznü içinde besleyen bir faciadır. Büyük bir felakettir ki, akabinde yüzyıllarca süregelen olayları ve fitneleri beslemiş ve tetiklemiştir.
Babası Ali’yi, abisi Hasan’ı da çağıranlar, Hz. Hüseyin’i de Kufe’ye/hilafete davet ettiler. Onlar, cesaret ve yürekten yoksun kimselerdi. Davetleri, sadakatin ve ihanetin birbiriyle karıştığı hadiseler yumağını ortaya çıkardı. Muaviye’nin, anlaşmaya aykırı olarak hayattayken oğlu Yezid’i veliahd ilan etmesi ve biat edilmesini istemesi ve icbar etmesiyle başlayan olaylar; Hz. Hüseyin’in selam yurdu Mekke’ye yönelmesiyle geçici olarak sonuçlansa da; tarihte fitne ve savaşa mekânlık yapan Kufe’(lilerin)nin çağrısı hadiseye tersine çevirdi.
Hz. Hüseyin’in amcasının oğlu, Müslim b. Akil’i Kufe’ye kendisi için biat almaya göndermesi; arkasından onun katledilmesi talimatının, Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad tarafından verilmesi, facianın habercisiydi. Nitekim Müslim b. Akil’in üzerinden Hz. Hüseyin’e binlerce kişi biat eder, ama akabinde Kufeliler’in ileri gelenleri nasihat ve tehditleri sonucunda Müslim b. Akil’in yanında 30 kişi kalır.
Yolda Şair Ferazdak, Kufe’ye giden Hz. Hüseyin’le karşılaştığında, şehir ve sakinleri ile ilgili sorusuna karşı söylediği sözler, mekân ve zamanın nifaklığını ortaya koyar:
“Halkın kalbi seninle, kılıçları Benî Ümeyye iledir; İlâhî takdir gökten iner ve Allah dilediğini yapar.”
Zulmün ve zorbaların binlerce sayıdaki ordusuna karşı Ehl-i Beyt’ten 70 kişinin kahramanlığı, onurlu ve şerefli cesur duruşları…
Susuz bırakma ve kuşatma…
Zalimlerin askerlerinin başında, Büyük İslam Komutanı Sa’d b. Vakkas’ın oğlu Ömer bulunmaktadır. Valilik vaadi ve ikbal için, dünya ve ahiretini helak eden Sahabi oğlu… Tıpkı, Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah gibi… O da, Medine’de, isyancılar tarafından kuşatma altına alınan Hz. Osman’ın sakalından tutarak onu incitmişti.
Ömer b. Sa’d b. Ebi Vakkas, Hz. Hüseyin’in çocukluk arkadaşı, akrabası, Hz. Peygamber’in (s) hurmanın yarısını kendisine verdiği kişi… İşte o, okçuların pîri/ustası Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer, Hz. Hüseyin’e ve Ehl-i Beyt’e ilk oku atan kimsedir.
Kufelilerin ihaneti ve sadakatsizliği karşısında “izin verin dönüp gideyim” diyen Hz. Hüseyin’le birlikte oğlu, Ali el-Ekber de şehit edildi… Zalimlerin kan dökme, bu cesur insanlarla sınırlı kalmadı… Hz. Ali’nin, Hz. Hasan’ın, Ca’fer’in ve Akil’in çocukları, şehadetin evlatları olarak dedelerini mirasını korudular… Susuzluğun ve açlığın kuşatması altında çölün yakıcı kızgın kumları üzerinde dudakları korumuş, şehitlerin efendisi olmuş yetmiş kahraman… Zorbalar, onların kanlarıyla doymadılar… Mübarek vücutlarına her türlü vahşeti sergilediler… Ehl-i Beyt’i esir aldılar… Kadın ve çocuklara her türlü hakaret, tahkir ve kötü muamelede bulundular ve eziyet ettiler… Fatıma ve Ali’nin cesur kızı Zeyneb’in, Hz. Hüseyin şehit edilmesi emrini veren Yezid’in katil valisi Ubeydullah b. Ziyad’a karşı yaptığı onurlu konuşması, cesaretin ve vakarın, kısacası ruh yüceliğinin bir göstergesiydi…
Ancak… Yürekleri donmuş, kalpleri kararmış zâlimler, işledikleri caniliklerin karşılığı kısa zamanda en zelil şekilde gördüler.
Üç yıl gibi kısa bir süre sonra, iktidarının zilletiyle Yezid’in at üzerinde çok acı bir şekilde ölümü gerçekleşti. Altı yıl sonra Muhtar es-Sakafi, Kerbala’nın intikamını almak için ayaklandı; Kerbala canileri öldürüldü. Hz. Hüseyin’i oğlu Ali el-Ekber ile şehit edenler ve kesilen mübarek başını değnekle saygısızlıkta bulunanlar -Ubeydullah Bin Ziyad, Şemir Bin Zilcevşen ve Ömer Bin Sad Bin Ebi Vakkas (ve oğlu Hafs)- yakalanıp, kafaları kesilerek Mekke’de teşhir edildi.
Ancak, Hz. Peygamber’in (s) soyu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin tarafından günümüze kadar devam etmiştir. Ehli Beyt soyundan gelenlere ‘seyyid’ ve ‘şerif’ denilmiştir. Onlara Hz. Ömer’den başlayarak Osmanlı’ya kadar ikramlarda bulunulmuş ve yitik şehit canları için mersiyeler söylenmiştir. Timur bile, Bağdat ve Kufe’yi ele geçirdiğinde, Hz. Hüseyin’in kabrine müdahalede bulunmamış ve üstelik hürmet göstermiştir.
İslam tarihin bu hazin olayları bize göstermiştir ki, Hz. Hasan da Hz. Hüseyin de, tıpkı babaları Hz. Ali gibi, Müslümanların birliği ve kanı dökülmesin diye, hem barışı ve hem de savaşı göze almışlardır. Savaş, kan ve şiddet içindeki İslam dünyasının, içimizi yakan bu hüzünlü olay(lar)dan çıkaracağı dersler ve alacağı ibretler vardır.
Nihayetinde Hz. Hüseyin, İslam ve ümmetin yükünü sırtlayan/taşıyan mazlum bir Ehl-i Beyt, yiğit bir komutan ve bilge imamdır.
Kerbala ise; özgürlük, onur, cesaret ve barışın diyetidir…