Acı ve İhanetin Yolculuğu Kerbela (1)
Fitne ve kargaşa dönemi, İslâm tarihin en acılı ve hüzünlü yıllarıdır. Hz. Ebu Bekr’den sonraki üç halife de şehit edildi. Müslümanlar, bir taraftan cihanda tevhidi yayarlarken, diğer taraftan kendi içlerinde vahdeti kaybettiler. “Küçük cihat”ları kazandıran iktidar mücadeleleri ve hükümranlık, “büyük cihad”ın kaybedilmesiyle kan ve şiddetle sonuçlandı.
İktidarın sahiplerinin belirlenmesi sürecinde farklı rivayetler, yirmi ile yirmi bin arasında Müslümanın hayatını kaybettiklerini aktarmaktadırlar. Cemel Vakası ve Sıffın Savaşı, bu kırılmanın ilk tohumlarının atıldığı netameli olaylardır. Ehl-i Beyt’in, Peygamber hanımlarının ve önde gelen sahabîlerin de müdahil olduğu, bu fitne dönemleri, arkasında büyük bir itikadi, sosyal ve siyasal problemleri bıraktı.
Bunlardan en önemlilerden birisi de Kerbala Faciası’dır/vahşetidir. Hz. Peygamber’in ifadesiyle “Cennet delikanlılarının efendileri” olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in ümmet için canları ve cananları feda eden direniş ve mücadelesi, Müslüman akıl ve ruhunda kalıcı etkiler bıraktılar. Onlar Sevgili Peygamberimizin sevgilileri, dolayısıyla bizim de sevgili canlarımızdır. Peygamberi seven, onun can parelerini hiç sevmez mi! Onların başına gelenler, Müslümanın kalbini ve vicdanını sızlatmaz mı?
Hz. Peygamber’in (s) Araplarca bilinmeyen isimleri koyduğu Hasan ve Hüseyin efendilerimiz, ümmetin efendileri, Peygamber’in (s) güzel kokulu reyhanıdırlar. Onlara Habibullah’ın kokuları sinmiştir. Hasan ve Hüseyin’i koklayan Allah Resulü, onları bağrına bastığında cennetin kokularını duyardı. Canlarının düşmesi bile, Peygamberlerin Sultanı’nı incitir, üzer ve telaşlandırırdı. “Allah’ın sevdiği Hüseyin’i seveni sevdiğini” söyler, onun kendisinden olduğunu, kendisinin ondan olduğunu ifade etmekten büyük bir zevk alırdı.
Ehl-i Beyt’in içinde kendisine benzeyen Hasan’dı. Babaları cesaret timsali Hz. Ali’dir ki, hicret esnasında öldürülmeyi göze alarak Peygamber yatağına talip olan Allah’ın Aslanıdır/Haydarıdır. Onun ifadesiyle Hz. Resul’un (s) emanetleri ve can evlatları, Efendimize çok benzerlerdi: “Göğüsten başa kadar olan bölümünde Hasan, Resulullah’a (s) daha çok benzerdi. Göğüsten aşağı bölümünde ise Hüseyin daha çok benzerdi.”
Hasan ve Hüseyin’in anneleri, Peygamber kızı Fatıma ise, kendisinden bir hizmetçi ve yardımcı istediğinde, Sevgili Babası’nın olumsuz cevabına muhatap olan ‘Cennet kadınlarının efendisi’ idi. Onun bir taneleri Hasan ve Hüseyin ise, Cennet gençlerinin efendisi olarak, Peygamber’in duasına -“Allah’ım ben bu ikisini seviyorum sen de onları sev”- muhatap oldular. Kendilerini sırtında taşıyan –sahabi’nin ifadesiyle- ‘güzel binek’ Peygamberimiz (s) için, onlar ‘güzel binici’lerdir.
Fitne zamanlarında Hz. Osman’ı koruyan ve ona sonraları kendilerinin mahrum kaldıkları ‘su’yu taşıdılar. Cesur ve vakur duruşlarıyla dedeleri ve babaları gibi, zâlimlerin yüreklerine korku saldılar. Şehit edilen babalarının ruhunu, tarihe taşıdılar. Hz. Hasan böylece, babasından sonra kısa süre de olsa halife oldu. Ancak Muaviye ve Ümeyye oğulları politika ve oyunları iyi bilen bir aile olduğu için, Hz. Hasan kan dökülmemesi için iktidardan vazgeçmiştir. Kufelilerin -babasına yaptığı gibi- sözünde durmayan ve yerine getirilmeyen davet ve vaatleri, Hasan’ı ve Hüseyin’i de şehitlik mertebesine ulaştırdı.
Gençlerin Efendileri Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin de, geldikleri nebevî neslin selam ve sulhunu tarihe ve dünyaya taşımak istediler. Böylece Hz. Hasan, Muaviye’yle anlaşarak Müslümanlar arasında kan dökülmesini engellenmiş, o yıla (661) Âmü’l-Cemâa (Birlik Yılı) adı verilmiştir. O, sakin bir hayatı tercih ederek Medine’ye yerleşmiş; ancak Yezid b. Muaviye ile evlendirilmek vaadiyle kandırılan eşlerinden Ca’de bint Eş’as b. Kays tarafından zehirlenmiştir. Tıpkı Alaeddin Keykubat’ın oğlunu veliahd tayin etmediği için eşinin zehirlemesi gibi... Cennetü’l-Baki’ye, can annesinin yanına defnedilmiştir.
Hz. Hüseyin’in hunharca ve vahşice katledilmesi/şehit edilmesi, Müslüman kalbinde yüzyıllarca sızlayan bir yaradır, bir kandır. Hatırlayınca gözyaşlarımızı tutamadığımız güzel nebevî miras Hüseyin’in yolculuğu, aslında ihanet ve hüznü içinde besleyen bir faciadır.
Yarın devam edelim inşallah.