''Abonelerimiz Ölüyor!''
Geçtiğimiz günlerde, bir gazetemizin “dağıtım sorumlusu” ile sohbet ederken, “Bizim gazetelerin tirajları niçin artmıyor?” diye sordum.
“Elbette internetin etkisi büyük ama daha önemli bir sebebi var bunun” dedi ve ekledi:
“Abonelerimiz hızla ölüyor!”
Ne demek bu?
Şu demek:
“Gençler bizi pek tercih etmiyor, bizim gazeteleri daha çok orta yaşlılar ve yaşlılar alıyor. Bu kesimlerde de ölüm oranı haliyle çok daha fazla. Abonelerimiz ölüyor!”
Evet…
Bu aslında her yerde böyle.
Gençler ve yaşlılar ayrı dünyalarda.
Gençliğe hitap edemezsiniz, işiniz iyiye gitmez!..
*
Kemalist İdeoloji, “On yılda on milyon genç yaratma” iddiasıyla yola çıktı ve kısa sürede nesillerini yetiştirdi.
Bu öyle bir yetiştirmeydi ki, bugünkü gençliğin bile büyük bölümünde “Kemalist Söylemleri” görüyoruz.
Kültürel iktidar böyle bir şey.
Sizce bugünkü siyasal iktidardan diyelim ki 50 sene sonrasına ne kalır?..
Ben derim ki…
CHP Zihniyeti yeniden iş başına gelsin, bugüne kadarki kazanımları altı aya kalmaz yok eder.
Bugünkü siyasilerin, bürokratların, akademisyenlerin “sağlam olanlarını” devletin kapısına yaklaştırmaz!..
İstanbul’da “yerel iktidar”ı ele geçirir geçirmez nice emekçiyi kapının önüne koyuverdiler biliyorsunuz.
Ne oldu sonra?
Hiç, üç beş gün eylem…
Ardından terk ediş…
MuhafazaKÂR tavrı ile!..
İktidar CHP Zihniyeti’nin eline bir geçsin, bugünlerden iz bırakmazlar, iz!..
OYLARIN YÜZDE 95’İNİ DE ALSANIZ
28 Şubat Süreci’nin “ağır top”larından ikisinin iki müthiş cümlesini hatırlarsınız…
Biri, “Oyların yüzde 95’ini de alsanız iktidar olamazsınız!” diyordu..
Diğeri, “28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürer!”
Bunlar gücün ellerinden gittiğini görmenin “paniğini” yaşayan “iki kendini bilmez”in hezeyanları mıydı yoksa acı gerçeklerin ifadesi miydi?
Tefekkür!..
Siyasal iktidar, “Bir Kişi”ye yaslanır.
Kültürel İktidar, “Kişi”ye bağlı değildir, sembolleştirilen bir “Kişi” de olsa, o iktidarın “değerleri” nesilden nesile aktarılır.
Başta “okullar” olmak üzere, her yerde “Kültürel İktidar”ın gücünü görürsünüz.
Benim çocukluk yıllarımda, okullarda “Kemalist Eğitim” verilirdi.
O yıllarda, “Rejim” neyi, ne dozda vermek istiyorsa verirdi bizlere ve bir çoğumuz arzu edilen biçimde çıkardık “torna”dan.
Bizden önceki nesiller de böyle yetiştirilmişti.
Uzun yıllar boyunca devam eden “tek-tip zihniyet şekillendirme” operasyonu zaman zaman “aksamalar” olsa da etkisini büyük ölçüde sürdürdü.
Bugün de öyle, çoğu okulda “Kemalist Eğitim” veriliyor, bugün bile!..
*
Demokrat Parti, Anavatan, kısa süren Refah Partisi ve Ak Parti ile geçen koskoca “muhafazakâr iktidar” tecrübelerinin şu geldiğimiz aşamasında gördüğüm odur ki…
“Kültürel İktidar” alanlarında “Kemalizm’in ağırlığı”, son yıllarda gittikçe artan bir şekilde devam etmektedir!..
Bu aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün modeli de değildir, Atatürk’ten sonra O’nun ismi kullanılarak dayatılan ideoloji, “tornasından” istediği “modelleri” çıkartmaya “hâlâ” devam etmektedir.
İlk ve orta öğretim kurumlarında, üniversitelerde “eğitim” gören gençlerin kahir ekseriyeti, CHP Zihniyeti’nin sloganlarını tekrarlamaktadır.
Mahallesindeki gençlere, hatta “ailesindeki” gençlere şöyle bir kulak veren herkes, bu durumu açık bir şekilde görecektir.
“Sağcı Muhafazakâr” siyasetçilerin, sivil toplumcuların, bürokratların, gazetecilerin büyük bir bölümü “küçük kariyer” hesaplarına boğulmuş vaziyettedir.
Küçük gruplar halinde, “menfaat” çekişmeleri, uzlaşmaları devam ettirilmektedir.
Gruplarda yer alanların birçoğu “terse düşmemek” için “Hele Cumhurbaşkanı bir konuşsun” modundadır.
Her şey ama her şey Sayın Cumhurbaşkanı’ndan beklenmektedir!
Sayın Cumhurbaşkanı bir konuda konuştuğunda, o güne kadar sessiz kalanlar hep birlikte “Valla çok doğru, hem ben de bu fikirdeydim zaten” modunda “yukarıya” selâm çakmaya çalışmaktadır.
İşte İstanbul Sözleşmesi, işte Barolar Düzenlemesi…
Uzun yıllar boyunca bu konularda sessiz kalan “Dibek dövücünün hınk deyicileri”, Cumhurbaşkanı’nın bu konulardaki tavrını net bir şekilde ortaya koymasından sonra harekete geçmiş ve en “keskin” destekçiler olarak öne çıkmışlardır.
“Şahsiyetler” geri plânda kalmış, “menfaatler” öne alınmıştır.
Bu hava çok yerde görülmektedir.
“Bekle gör kafası” her yerdedir ve CHP Zihniyeti’nin (CHP’nin demiyorum, CHP Zihniyeti’nin diyorum, dikkat!) etkinliği maalesef gittikçe artmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu pandemi ortamında bile açılış üzerine açılış yapmasına, Yerli ve Milli Savunma Sanayii’nin önemli ölçüde güç kazanmasına, Meclis’in “Baro Düzenlemesi” gibi bir takım adımları atmasına bakarak, “bütünü gözden” kaçırmak hata olur.
Çocukların ve gençlerin neyse, yarının da odur!