Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2425.75
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Ağustos 2019

AB''nin NATO Boyunduruğu

1992 yılında dönemin ABD Savunma Bakanı olan Dick Cheney ve yardımcısı Wolfowitz tarafından inşa edilen “savunma planlama rehberi” ABD’nin soğuk savaş sonrasında ortaya koyduğu ilk doktrindir. Kayıtlara “Wolfowitz Doktrini” olarak geçen bu planlama temel olarak ABD’nin dünya geneli hegemonyasının tesisini ve devamını hedeflemekle birlikte bölgesel olarakta önemli ayrıntılar içeriyordu.

Doktrin; SSCB’nin yerine gelecek hiçbir devlet ya da birliğin, ABD’nin küresel çıkarlarını tehdit edecek bir güce ulaşmamasını garanti altına almayı ve bu sonucu tesis etmek için diplomasi ve sıcak savaş dahil tüm argümanları yeri geldiğinde kullanmayı öngörüyor.

Bölgesel ayrıntılara dikkat çekmek gerekirse; doktrin içerisinde geçen şu cümlenin altını özellikle çizmek gerekiyor.

“Batı ve Orta Avrupalıların sadece özerk olan ama hiçbir zaman bağımsız olmayan bir savunmaları olmasını sağlamak...”

ABD o tarihte ortaya koymaya başladığı bu strateji ile Avrupa Birliği’ni güvenlik temelli bir boyunduruk altına almayı hedeflemiş ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. Kuzey Atlantik Paktı’nı NATO; ortak devletlerin yönettiğini düşünmek sadece bir yanılsamadan ibarettir. Örneğin; 2011 Libya müdahalesinde Avrupa ülkelerinin ekseriyeti Libya’da rejim değişikliğine karşı mesafeli bir tutum sergilemişler ancak NATO kısa süre içerisinde Libya’ya müdahale etmişti. Bunun gibi birçok örnek daha ortaya koymak mümkündür. Avrupa Birliği’nin Bosna’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve hatta şu anda Yemen’de ABD’ye verdiği söylemsel olarak net, askeri ve teknolojik olarak örtülü destekler AB’nin NATO şemsiyesi altında güvenlik noktasında ABD’nin hegemonyası altında olmasının sonuçlarından bazılarıdır.

NATO şemsiyesi altında güvenlik gerekçeli “mecburiyetleri” olan Avrupa Birliği’nin NATO’dan daha doğru ifade ile ABD’den bağımsız hareket etmesi ve tek başına ayrı bir güç olarak irade ortaya koyması imkansızdır. İngiltere’nin birlikten çıkması ile bu süreç daha da net bir hal alacak ve AB, İngiltere-ABD’nin daha da yaklaşacağı yeni dönemde giderek daha da etkisizleşecektir.

Trump’ın ilk geldiği dönemde NATO hakkında ki görüşleri ile devam eden süreçte birlik hakkında ki geldiği övücü nokta; NATO’nun AB üzerinde bu yolla nasıl bir hegemonya kurduğunun da net göstergesidir. Daha önce bu köşede işlediğim INF meselesinde de vurguladığım üzere ABD çeşitli anlaşmaları sadece Rusya ve diğer ülkeler ile ilişkilerinde ki gelişmelerden dolayı değil aynı zamanda “ortakları” içinde baskı unsuru olarak kullanabilmektedir.

INF’den çekilerek güvenlik temelli olarak AB ülkelerini dolaylı olarak tehdit eden ABD, İran’la nükleer anlaşmadan da çekilerek ekonomi temelli adımlar atıyor. Zira özellikle AB’nin lokomotifleri olan Almanya ve Fransa’nın İran ile yüksek miktarda ticari anlaşmaları bulunuyor. Tabi ki bu anlaşmalardan çekilmenin tek sebebi AB ülkeleri değil ancak çok boyutlu bir dış politika izleyen ABD aldığı her kararda ülkesi adına birden fazla fayda elde etme metodunda başarılı bir yol izliyor.

Avrupa Birliği Ordusu fikrini ortaya atan Macron’un bu konuda çalışmalara başlayacaklarını ilan etmesinin hemen arkasından Fransa’da yaşanan süreci hatırlamakta da fayda var. “Sarı Yelekliler” halen Macron’un kapısını terketmemiş durumda... Ve ABD’nin ya da başka bir deyişle kendisini “karar alıcılar” olarak görenlerin “terörle terbiye” methodu ise tüm ülkelerin kapısında bekleyen bir realite... DEAŞ bu konuda tabi ki en kullanılabilir örgüt konumunda şu anda...