Abdülhamid nefretinin Erdoğan düşmanlığına dönüşmesi!
Küresel sistemin ve uşaklarının Abdülhamid Han nefreti hiç bitmedi/bitmez de. Peki, neden yeniden depreşti? İslam dünyasının tabanında Erdoğan'a duyulan teveccüh, Erdoğan'la kurulan bağ her geçen gün artıyor. Bu Abdülhamid Han'dan sonra ikinci kez oluyor. Erdoğan'ın "one minute" çıkışı/isyanı, içeride ve bölgede geliştirdiği özgün politikalar, ekonomik, kültürel, siyasi hamleler neticesinde Sudan'dan Filipinlere, Fas'tan Moritanya'ya, Balkanlardan, Afrika'ya varana kadar olan bölgelerde hemen herkesin gözü/ilgisi/dikkati yeniden Türkiye'ye yöneldi. Dolayısıyla Abdülhamid ismini unutanlar bugün Erdoğan'ı görünce yeniden hatırladı, yeniden heyecanlanmaya başladı. Abdülhamid'e yönelik kirli bir kampanya başlatarak onun üzerinden Erdoğan'a duyulan bu güveni/umudu, heyecanı kırmaya çalışıyorlar. Cücük beyinli yazarların bile Abdülhamid Han'ı dillerine dolamasının temel nedeni bu.
Bazı akademik cahiller de liderleri birbiriyle eşleştirerek akılları sıra Erdoğan'ı yıpratmaya çalışıyor. Öncelikle her liderin nevi şahsına münhasır özellikleri olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Eğer mesele küresel sistemin dışına çıkma eğilimi gösteren liderlere kurulan tezgah ise evet, bu tarih boyunca hiç değişmemiştir. Kirli ittifaklarla, finansal manipülasyonlarla, terör ve medya aracılığıyla bu liderler tasfiye edilmek istenmiştir. İsterseniz meseleyi biraz açalım. 1877 yılında İngiliz Times Gazetesi'nde "hilafetin gayr-i meşru olduğu" yönünde üretilen algı operasyonlarından Abdülhamid'in "Kızıl Sultan" olarak takdim edilmesine varana kadar ki süreci iyi okumak lazım. Osmanlı'nın en çok borcunun Rothschild ailesinin elinde olan Bank Of England'a olduğu biliniyor. Bu borçların silinmesi karşılığında Abdülhamid Han'dan Filistin toprakları istendi. Sultan, bu teklifi reddettiği için tüm Haçlı dünyasının nefretini kazandı.
Fakat hedefe konulmasının asıl nedeni Osmanlı'nın ve İslam dünyasının bekası/istikrarı uğruna ortaya koyduğu net tavır ve kararlılıktır. Çünkü küresel sistemin planı, büyük dünya savaşıyla Osmanlıyı parçalamak ve dünyaya nizamat vermektir. Bunun önündeki tek engel ise Abdülhamid Han'dı. Bugün de hedeflerinden bir sapma olmamıştır. Abdülhamid Han, Hicaz Demiryolu hattının yapım aşamasında; "Müslümanlar arasındaki bağ öylesine kuvvetlendirilmelidir ki, İngiliz hainliği ve hilekarlığı bu sağlam kayaya çarparak parçalansın" derken İngiltere Başbakanı Gladstone ise Avam Kamarası'nda Kur'an'ı eline alarak "Ne yapıp yapıp, bu Kur'an'ı ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız" demektedir. Churchill'in "Ne olursa olsun Araplarla Türkleri bir araya getirmeyin. Çünkü bizim çıkarlarımız bu ikisinin bir araya gelmemesidir" vasiyetini de buraya ilave edelim. Aynı Churcill, Atatürk'ün ölümü üzerine "Yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır" diyecektir. İki ayrı sistemin iki ayrı dünyanın savaşıydı bu!
Abdülhamid Han dönemi sıkıntılara rağmen her bakımdan şahlanmanın yaşandığı özel bir dönemdir. Bakınız imparatorluk döneminde demiryolu hattı 1876 yılında 1538 km'den 1912'de 6250 km'ye ulaşmıştır. 36 yılda toplam artış %324, ortalama yıllık artış ise %4.2'dir. Bu oran tek parti dönemi boyunca ancak %1.9 seviyesinde kalmıştır. Abdülhamid Han döneminde küçük ve orta sanayi kuruluşlarının sayısında da %250'yi aşan bir artış olmuştur. 1923-46 yılları arasında ise ülkeye tek çivi bile çakılmamıştır. Eğitim alanında ise örneğin 1876 yılında İstanbul'da 6 tane ilkokul varken, 1886'ya kadar 44 yeni ilkokul kurulmuş, 1877 yılında ülkede toplam 200'ü geçmeyen okul sayısı, 1906 yılına dek yaklaşık 47 kat artarak 9347'ye ulaşmıştır. Ekonomik, siyasi, sanayi, eğitim, askeri ve dev projeler anlamında Erdoğan zamanında da ciddi bir sıçrama yaşanmadı mı?
Şimdi de başka bir döneme geçelim. Yıl, 18 Temmuz 1923. Yer, Ankara İstasyonu'ndaki Cumhurreisliği Kalem-i Mahsus binası. Aralarında Atatürk'ün de bulunduğu vekiller Teşkilat-ı Esasiye'nin tadili amacıyla müzakereler yapıyor. Konu; İslamlık terakkiye manidir! Bu dinle yürünmez ve kimse bize ehemmiyet vermez! Anayasa'ya Hristiyanlığı koyalım! Bereket versin Kazım Karabekir'in sert çıkışlarıyla tartışma sonlanır ve toplantı dağılır.1933 yılında Cumhuriyetin 10. yılı münasebetiyle CHP tarafından hazırlanan bir broşürde Hitler'in şu sözü de yer almaktadır. " Türkiye'de doğan ve parlayan yıldız bize yolu gösteriyordu." Abdülhamid İslam dünyasıyla irtibatlı kalmanın, birlik olmanın, ortak bir dil inşa etmenin yollarını ararken tek parti bin yıllık medeniyet dilini, ilim, irfan kültür birikimini bir gecede heba ederek insanlık tarihinin en büyük dil katliamını yapmıştı. Kaldı ki 1923, 27,31,35 ve 39 seçimlerinin nasıl yapıldığı da ortada! CHP hiçbir zaman gerçek ve serbest seçimlerle iktidar olmamış ilk girdiği serbest seçimlerde de hezimete uğramıştır. Modernleşme operasyonuyla tüm ittifakların paramparça edildiği milletin önünün kesildiği tuhaf bir dönem... Bir de utanmadan Abdülhamid'i eleştiriyorlar!
Dün Abdülhamid'i hedefe koyanlarla bugün Erdoğan'ı hedefe koyanlar aynı düzeneğin unsurlarıdır. Her ikisi de aynı küresel medya tarafından aynı manşetlerle yıpratılmak istenmiştir. Her iki lidere de diktatör, ülkesini sattı, Yezid, hırsız denilmiştir. Siz bugün bile Atatürk'e diktatör denilebildiğini duydunuz mu? Birine Gezi, diğerine 31 Mart tertiplenmiştir. Her ikisine de hareket ordusu gibi devşirme ordularla operasyon yapılmıştır. Biri Alliance İsraelite okullarından mezun olanların kumpaslarıyla devrilmiş diğeri de FETÖ okullarından mezun olanlar tarafından tasfiye edilmek istenmiştir. Lakin Bugün Erdoğan Abdülhamid'den daha şanslı diyebiliriz. Her şeyde evvel onun yanında dimdik duran ülkesi uğruna ölümü göze almış tecrübeli bir millet var.
@ufukcoskunn