Abdülhamid Han ve Erdoğan nefreti!
“Bugünün Mithat Paşalarını, Namık Kemallerini, Tevfik Fikretlerini, Yunus Nazilerini, Nedimoflarını, Malak Hüseyinlerini, İsmail Kemallerini Mustafa Reşit Paşalarını iyi tahlil etmek durumundayız. Çünkü hala aramızdalar” demiştim.
Geçenlerde birinin de içi yanmış olmalı ki aşağılık bir biçimde kinini kustu. 200 yıllık bitmeyen bir kindir bu.
Almanların Yunus Nazi diyecek kadar Alman’a sadık, satılmış, uşak ruhlu, ihanet şebekesinin bugünkü kırıntıları bunlar.
Despot dedikleri sultan, Tevfik Fikret ve beraberindeki 89 kişi Beyoğlu’ndaki İngiliz sefaretnamesine gidip İngilizler lehine gönüllü askere yazılırken, Sirkeci İstasyonu’nda karşıladıkları İngiliz elçisinin arabasını atlara değil de bizzat kendileri çekerken, o “kellemi veririm devletimi vermem” diyerek aslanlar gibi mücadele ediyordu.
Bilirsiniz o aşağılık yazar bozuntusu, “Bir Lahza-i Teahhur” adlı şiir bile yazmıştı bombalı suikasttan kurtulan Abdülhamid Han için!
Mason Mithat Paşa dedikleri İngiliz hayranı, satılmış uşak ruhlu herif ise, 1876 darbesinin sivil ayağını oluşturan aktörlerin başında gelmekteydi.
Âlem onun kadar kinci, sinsi, kurnaz bir fırıldak görmedi. Abdülhamid Han onun için “İngilizlerin kulu” demiştir.
Millete vatan şairi diye yutturulan Namık Kemal ise, Vatan Yahut Silistre piyesine eklediği “Millete eyler misiniz namurad” sözünden de anlaşılacağı gibi güya Abdülaziz istibdadına karşı Mason üyesi yaptıkları Veliaht Murad’ı getirmek için gecesini gündüzüne katmıştı.
Piyesin, 1 Nisan 1873 yılında Güllü Agop’un Gedik Paşa Tiyatrosu’nda sahneye konulmasının yegâne nedeni; Gezi öncesi sahneye sürülen adı “Mi Mimör” olan bir tiyatro oyununda da olduğu gibi darbe öncesi oluşturulmak istenen bir psikolojik harekâttı.
Celal Nuri gibi ayda bin sterlin maaşla İngilizlere hizmetkârlık yapan gazetecileri, siyasetçileri, şairleri, romancıları, din adamı kılıklı ajanlarını bugün bize aydınlıkçı, özgürlükçü diye yutturmaya çalışıyorlar.
Emanuel Carasso, Nisim Russo, Nissim Mazliyah, Haim Nahum, Avram Galanti ve Moiz Cohen gibi sırtını küresel baronlara dayayan ajanlara karşı, “kellemi veririm devletimi vermem” diyen Abdülhamid Han bu haysiyetsiz insanların oyunlarına, tuzaklarına göğüs germekten uyku uyuyamadı.
33 yıl bu aşağılık, şerefsiz köpeklerin oyunlarına, tuzaklarına karşı vatan topraklarını savundu.
Abdülhamid Han’ı despot yapan; Rothschild ailesinin elinde olan Bank Of England'a ait olan borçların silinmesi karşılığında kendisinden Filistin topraklarının istenmesi teklifine ret cevabı vermesidir.
O yüzdendir ki Fransız yazar Albert Vandal ona “Kızıl Sultan” lakabını taktı. Avrupa gazeteleri ondan “kan dökücü” olarak bahsetmeye başladı. İçeriden de bugün olduğu gibi tüm muhalifler birleştirildi ve ittifak kurmaları sağlandı.
Abdülhamid Han eğer kendisine teklif edilen Musul, Bağdat, Bakü hattındaki petrol arazilerini yüzdelik komisyon karşılığında İngilizlere tahsis etseydi bugün dünyanın en büyük sultanlarından biri olarak takdim edilecekti.
Geçenlerde ağzından salyalar akıtarak dinmeyen öfkelerini kusan bu zevat da ondan despot olarak değil demokrasi aşığı bir sultan olarak bahsedecekti.
Oysa Sultan, tercihini Devlet-i Aliye’nin bekasından yana yapınca “Kızıl Sultan” iftirası atıldı ve içerideki İngiliz köpeklerinin ihanetiyle devrildi.
Bugün bu damar hala aktif. İT’in bitmek bilmeyen kini ve öfkesi var.
Bugün Erdoğan da tavrını, tercihini ülkesinin bekasından yana yapınca diktatör ilan edilmedi mi? Bu yüzden ona da benzer kumpaslar kurulmuyor mu? Öyle ki birine Gezi, diğerine 31 Mart tertiplenmedi mi?
Bir yazımda da ifade ettiğim gibi; her ikisine de hareket ordusu gibi devşirme ordularla operasyon yapıldı.
Biri Alliance İsraelite okullarından mezun olanların kumpaslarıyla devrildi diğeri de FETÖ okullarından mezun olanlar tarafından tasfiye edilmek istendi.
Dün Abdülhamid'i hedefe koyanlarla bugün Erdoğan'ı hedefe koyanlar aynı düzeneğin unsurlarıdır.