Abdulbaki Turan Hoca'nın ardından
Baba dostuydu, dosttu, alim ve değerli bir şahsiyet idi. Tatillerde Diyarbakır’a geldiğinde mutlaka görüşürlerdi rahmetli babamla. Bazen tefsir, bazen geçmiş yad edilirdi.
Vefatını
duyduğumda çok duygulanmıştım, 40 yıl öncesine gidip gidip geldim. Onunla ilgili olarak ne yazabilirim, diye
düşünüyordum ki değerli Hocam Hamit Bilici aradı:
“Kardeş,
rahmetli Abdulbaki Hoca için yazmayı düşünüyorsun değil mi?” dedi. Hiç düşünmeden memnuniyetle, dedim.
Ve yazı için değerli dostlara müracaat ettim. Sağ olsunlar, onlar da Hamit
Hocam da bu yazının hazırlanmasına değerli katkılar sundular.
Prof. Dr.
Abdulbaki Turan Hocam’dan söz ediyoruz:
“Alimin
ölümü, alemin ölümüdür” hadisine ne
kadar da uygun şahsiyet idi? Vefatına üzülmeyen yok gibiydi Üstadımızın. Seyda
idi, Hocaların Hocası, akademisyendi, b/ilim adamıydı, Profesörlerin Hocasıydı.
1937 yılında
Diyarbakır Kocaköy/Karaz’da dünyaya gözlerini açmıştı. Babası merhum Merkez
Vaizi Molla Şefik Efendi, validesi Rabia Hanım idi. Muhterem
aileleri yörede Mala Mela/Mollagil olarak ma’ruftur.
Adab-ı
muaşereti, beşeri, dini, ilmi terbiyesini baba ocağında alan Abdulbaki Turan
Hoca, küçüklüğünden itibaren Kur’an-ı Kerim tilaveti ile Kürtçe Mevlidi babasından
öğrenir. Daha bu yaşlarda iken zekası, feraseti, basireti fark edilir.
Dini
ilimleri tahsile Karaz’daki Medresede dayılarından Molla İsmetullah’ın
yanında başlar. Bir süre sonra Hazro’da yörenin saygın alimlerden Merhum
Molla Muhammed Bilici’den aldığı derslerle ilim yolculuğuna devam eder.
Rahmetli babamla sohbetlerinde kendisinden pek çok kez, “Seydam Molla
Muhammed Bilici’den çok istifade ettim, Allah kendisinden razı olsun, minnettarım”
dediğini duyuyordum. Ayrıca ders aldığı bütün Hocalarını, medrese arkadaşlarını
(Heval ders) hayırla, minnetle yad ederdi Abdulbaki Hoca.
1957 yılında fazilet ve hikmet sahibi Hanili Şeyh Yusuf Efendi’nin (ra) kızları Nebahat Hanımla evlenen üstadımızın 4 kız, 2 erkek çocuğu olur. Eşine ve çocuklarına karşı nebevi ahlak ve şefkatini eş ve baba bilinciyle yoğurur.
Nihayet icazetini
Cimzirki’denalıp bir yandan öğrencilerini Seyda kılma
yolculuğuna başlar, öbür taraftan dışarıdan İlkokul, Ortaokul ve Lise
sınavlarına girer ve başarıyla diplomalarını alır. DİB tarafından atandığı Diyarbakır’da
Parlı Safa Camii’de İmam-Hatip olarak görev yaparken üniversite sınavlarına
girer ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girmeye hak kazanır. Mezuniyeti
müteakiben Diyarbakır Melik Ahmet Ortaokulu’na atanıncaya kadar Kars İmam Hatip
Lisesi’nde meslek dersi öğretmeni olarak görev yapar.
İlmin
mübarek yolculuğunda ilerlemeye niyetlenen Abdulbaki Hoca, açılan sınavı
kazanarak Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne öğretim görevlisi olmaya hak kazanır
ve 1993 yılına kadar burada Tefsir ve Arapça derslerine girer.
Kendisinin
de büyük katkılarıyla Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi açılır.
Kurucu Dekan olarak Prof. Dr. Önder Göçkün görev alır. Kısa bir süre sonra Dekan
olarak Fakültede göreve başlar Abdulbaki Hoca ve emekli oluncaya kadar bu
görevini sürdürür.
Görev yaptığı
her yerde, “Hakkaniyet onun vazgeçilmezi idi” diyenlerin meşrebi,
inancı, ırkı, siyasi düşüncesi farklı; şahidlikleri, kanaatleri aynıydı.
Dicle
Üniversitesi’nin çiçeği burnunda Dekanı Prof. Dr. Musa Bağcı, ”Abdulbaki
Hocamızın vefatı bizleri kedere boğdu, Allah rahmet eylesin. Onunla çalışan
herkes şahid ki hakkaniyette kusursuzdu, kriteri adalet, hakkaniyet, liyakat
idi. Sahip olduğu derin ilmi ile bizlere ışık tuttu, çok üzgünüm“ dedi ve “Keşke,
böyle değerlere fakültede ofis tahsisinde bulunulsa ve ilimlerinden istifade
konusunda çaba gösterilse idi” diyerek acımızı tazeledi.
Muttaki idi,
Resul-i Ekrem sav anıldığında ip gibi incelirdi. Bir ayet, bir hadis oku(nu)rken
yaşadığı duyguları onun Rabbi’ne olan imanını, Resulüne olan muhabbetini
gösteriyordu. Sahabeden bahsederken, “Biz kim onlar kim” dercesine boynu
bükülürdü üstadımızın.
Şerh ettiği Melayê
Cizîrî’nin Divanı’nı ondan daha etkili okuyanı görmedim, duymadım. Ve geride
bıraktığı sadaka-i cariye olarak profesör konumundaki öğrencileri…
Mekanın
cennet olsun üstadım, Allah Tebarek ve Teala seni kendilerinden razı olmuş ve
kendilerini razı eylemiş kullarıyla haşreylesin.