ABD'nin önderliğinde istihbarat savaşları İstiklal Caddesi'nde patladı
İstiklal Caddesinde patlayan bomba tüm halkımızın yüreğinde patladı dersem çok yerinde bir tespit olur. Yıllardır ülkemizde terör eylemi yapamayan PKK/PYD terör örgütleri bu kez İstiklal Caddesinde bir saksının dibinde boy gösterdi.
Böylesi bir
ihaneti 15 Temmuz sonrası yerlileşen ve millileşen istihbarat birimlerimize
rağmen başarmak son derece düşündürücüdür.
Bu eylemin
ardında başta ABD olmak üzere Türkiye karşıtı istihbarat servislerinin
imzasının olduğunu şimdi olmasa da önümüzde ki yıllarda bir itirafla
öğreneceğiz.
İçişleri
Bakanımız Sn. Süleyman Soylu sıcağı sıcağına Amerika Birleşik Devletleri
Büyükelçisinin taziye mesajını kabul etmiyoruz demekle esasında sabrımızı
taşıran bir eylemin arkasında kimlerin olduğunu gözler önüne seriyordu.
Öyle ya artık
yeterdi. Binlerce TIR mühimmat ve silahı Suriye’nin Kuzeyinde sözde DAEŞ ile
mücadele ediyorum diye YPG/PKK’ya veren ABD’den başkası değildi. Kuzey Irak’ta
Türk müfrezesine çuval geçiren ABD o gün ne mesaj vermek istediyse bugün
İstiklal Caddesi patlaması ile aynı mesajı Türkiye’ye vermek istedi.
İçişleri
Bakanımızın mesajı aldık ve misli ile karşılık verilecektir, sözleri elbette
PKK/YPG’yi kastetmiyordu. Çünkü zaten bu örgütün elebaşlarına ve piyonlarına
yönelik operasyonlar hali hazırda sürmekte ve inlerinde yakalanan elebaşları ya
etkisiz hale getirilmekte ya da Türk adaletine teslim edilmekteydi.
Patlamadan
hemen sonra çok kısa bir sürede onlarca fail ve sempatizanı saklandıkları
delikten çıkararak oldukça hızlı bir şekilde olayı çözen Türk emniyet
birimlerinin haber alamadan yapılan bu eylem ancak yabancı istihbarat
servislerinin desteği ile yapılabilirdi.
Nitekim
saldırının faili Ahlam Albashir’in saldırı sonrası Ortadoğu’da tutunamayacağını
fark eden ABD’nin yuvalandığı Yunanistan’a kaçırılacak olması bu olayın ardında
kimlerin olabileceğine dair bir ipucu veriyor olsa gerek.
Yunanistan’ın
göbeğinde yer alan Lavrion Kampı özellikle PKK’lı teröristlerin mekânı olarak
kullanılıyor. Yunanistan’ın böylesine bir cüreti kimden ya da kimlerden aldığı
malum.
15 Temmuz’dan
beri yerel unsurlarla oluşturduğu istihbarat ağı ile terör örgütüne alan
bırakmayan Türk İstihbarat birimleri bu kez yabancı istihbarat servisleri ile
karşı karşıya geldi. Çok yakında bu istihbarat saldırısının karşılığının
verileceğinden hiç şüpheniz olmasın.
Türkiye artık
ABD ile müttefik olunmayacağını anlamış ve bunu devlet mekanizması içerisinde
benimsemiş durumda. Anlayacağımız 1968 yılı 15 Temmuz’unda İstanbul Boğazına
demirleyen 6. Filo o günkü devrimci gençler tarafından protesto edilmiş ve bir
kısım ABD askeri denize dökülmüştü.
İşte
yıldızımızın hiç barışmadığı ABD ile bu kez yollarımız kalıcı olarak ayrılacağa
benziyor. Bölgemizde terör örgütlerini vekâlet savaşçısı maşa olarak kullanan
ABD esasında kendisi İngiliz Kraliyet ailesinin maşası olarak dünya
jandarmalığına soyunmuş durumda.
ABD 1700’lü
yılların sonlarında elde ettiği bağımsızlık öncesi bunu fark eden İngiltere British
İndia Company adlı şirketi ile Hindistan üzerinden elde ettiği Afyon ticareti
ile zenginleştirdiği bazı aileleri Amerika’ya yerleştirmiş ve o gün bugündür bu
aileler üzerinden ABD’yi bir sömürge uydu devleti olarak kullanmaya devam
etmiştir.
İkinci Dünya
Savaşı sonrası Akdeniz’de donanma gücünü kaybeden İngiltere böylece bölgeyi
ABD’ye gönül rahatlığı ile devretmiştir.
Bu yüzdendir
ki; ABD’nin girdiği bir bölge yoktur ki kan ve gözyaşı ile tanışmamış olsun.
Siz İstiklal Caddesi hain saldırısını düzenleyen Ahlam Albashir’in üzerinde
ki NewYork yazısının tesadüf olduğunu düşünebilir misiniz? Elbette bu subliminal
bir mesajdan öte bir şey değildir.
Daha ötesi tüm
bu istihbarat savaşlarının hedefinde teslim alınmış bir Türkiye olduğunu
söylemem gerekiyor. Elbette bunu içimizden birileri olmadan
başaramayacaklarının farkında olan bu ihanet şebekesi iç siyasetimize doğrudan
tesir edecek argümanları devreye soktu. Muhalefet liderlerinin ABD, İngiltere
hattında ziyaretlerinin temelinde Türkiye’nin nasıl teslim alınacağının
planları var.
Şimdi anlıyor musunuz
birbirine benzemez 7 siyasi parti biri masa altında olmak üzere nasıl bir araya
gelebiliyor. Hedef yükselen Türkiye olunca her ideal göz ardı ediliyor.
Ancak şunu
endişe etmeden söyleyebilirim;
Su artık yolunu
buldu. Ne yaparlarsa yapsınlar göklerden gelen bir karar vardır. Türkiye artık
tek başına bir ülke değil. İki milyar Müslümanın yaşadığı ülkeler Türkiyemiz'in
gözünün içine bakar durumdalar.
Altmış yıllık
otomobil hayaline ulaşan Türkiye Ümmetin dirlik ve birlik hayalini
ulaşacak ve yeni yüzyıla Türkiye yüzyılı adını verecektir.
Bizlere
düşen Türkiye yüzyılına olumlu katkı sağlamaktır.
Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler…