ABD''nin bölgesel devşirmeleri
Haftalar önce henüz ABD’nin resmi açıklaması yokken bu köşede “Arap NATO’su” başlığı ile ABD’nin Suudi Arabistan öncülüğünde hazırlıklarını yaptığı “Ortadoğu Stratejik İttifakı” ismi verilen projeyi detayları ile yazmaya çalışmıştım. Geçtiğimiz hafta içerisinde ise hazırlık aşamasında olan konu resmi açıklamalarla ete-kemiğe büründü.
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı için New York'a gelen Körfez İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarıyla bir araya geldiği toplantı sonrası ilk resmi açıklama geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nauert dışişleri bakanlarının görüşmesini şu ifadelerle aktardı.
"Bakan Pompeo ve diğer dışişleri bakanları, bölgede refah, güvenlik ve istikrarın sağlanması için Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin katılımıyla Ortadoğu Stratejik İttifakı'nın kurulması konusunda verimli görüşmeler yaptı. Bakan Pompeo, bu görüşmeleri devam ettirerek projeyi hızlı bir şekilde sonlandırmak istiyor.”
Daha önceki yazıda yapılanmaya katılacak ülkeleri ve olası sonuçlarını incelediğim için bu defa bu noktaya nasıl gelindi ve ABD niçin bu konuda öncülük ediyor kısaca analiz etmek istiyorum.
Aralık 2015’te Suudi Arabistan tarafından içerisinde Türkiye ve Pakistan’ın da yer aldığı “İslam Ordusu” fikri ortaya atılmıştı. Temel amacın uluslararası terörle mücadele ve İslam adı altında eylem yapan terör gruplarını yok etmek olduğu da çeşitli ağızlardan deklare edildi. Hatta o dönem “Kuzeyin Gök Gürültüsü” adı verilen Ortadoğu tarihinin en büyük tatbikatı olarak kayıtlara geçen bir askeri tatbikatta ilgili ülkelerin çoğunluğunun katılımı ile icra edildi. 34 Müslüman ülkenin yer alacağı çatı altında ilk planda sadece İran ve halen iç savaş devam eden Suriye ve Irak bulunmayacaktı. Ancak her ne olduysa önemli adımlarla başlayan proje özellikle Suudi Arabistan’ın bir anda değişen tavrıyla askıya alındı.
Sürecin askıya alınmasında ABD’nin Suud Yönetimi ile yakınlaşması, dönemin Suudi Arabistan Savunma Bakanı olan şimdiki veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın etkisi ve tabi ki BAE’nin tavrı etken oldu. Son olarak Katar krizi ise diğer bir kırılma noktasını oluşturdu. “İslam Ordusu” fikri iken, temelde Müslüman ülkeleri bir araya getirmeyi hedefleyen proje, ABD’nin müdahilliği ve Suudi yönetiminin tavrıyla bir Arap Birliği kimliğine bürünmekle beraber aynı zamanda ağırlığı Sünni ülkeler olması hasebiyle mezhepçi bir kimliğe de büründü.
11 Eylül’den sonra ortaya atılan ve işlenen “İslami Terör” algısı ile mücadele etmeyi ve Irak, Suriye gibi noktalara “demokrasi ihraç etme” iddiasıyla gelen batılı güçleri engellemeyi hedefleyen proje, görünen o ki değişen yeni haliyle başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin menfaatlerini önceler bir yapıya bürünmüş durumda.
Trump ve damadı Kushner’in “Asrın Anlaşması” olarak nitelendirdiği, başta Suud ve BAE olmak üzere hemen hemen tüm bölge ülkelerinin desteklediği planın ayrıntılarının Ocak 2019’da dünya kamuoyu ile paylaşılması bekleniyor. Aynı şekilde ABD öncülüğündeki “Arap NATO”sunun da Ocak 2019’a kadar resmi olarak kurulması için bir ön mutabakat mevcut.
Yani; planlaması son aşamaya gelen “Arap NATO”sunun temel görevi, bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamak ve ABD’nin bölgesel planlarının önünü açmaktır dersek yanılmış olmayız. İlgili bir önceki yazımda da belirttiğim üzere hedeflenen “mezhepsel bir çatışmanın” temellerinin atılıyor olması da ayrı bir başlık…