ABD'nin 15 Temmuz'u geliyor
2022 yılının başından bu yana dünyanın gündeminde üç önemli konu var.
Biri, enerji dönüşümünün getirdiği enerji kriziyle mücadele ve dönüşümü devam ettirme arzusu...
Diğeri, tüm dünyada artan enflasyon ile birlikte FED faiz artışı ile ortaya çıkacak büyüme krizi...
Sonuncusu ise Türkiye’nin denizden iki komşusu olan Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş çıkma beklentisi...
Tüm bu olayları yakından takip eden Türkiye'nin de bir planı var.
Enerji konusunda pandamenin getirdiği talep daralmasıyla birlikte üretim gücünün “öyle bir anda artırılamayacağı” gerçeğine sığınan petrol ihraç eden ülkeler (OPEC), pandemi de dağılan bütçelerini toplamak için üretimi sınırlı bir şekilde artırma yolunu tuttular.
Türkiye gibi net enerji ithalatçısı konumunda olan ülkeler ise bu durumdan muzdarip.
Buna rağmen fiyatların yüksek tutulması aynı zamanda enerji krizinin bir diğer ayağı olan enerji dönüşümünü de hızlandırıyor.
Rüzgâr ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların maliyetinin hidrokarbon kaynaklara göre daha yüksek olması, yeşil enerji dönüşümünü zora sokan en büyük sorun.
Almanya bu sorunu aşabilmek için enerjiye ciddi zamlar yaptı ve Alman halkını enerji tasarrufuna yönlendirdi.
Avrupa ise enerji dönüşümünde Uluslararası Enerji Ajansı’nın ortaya koyduğu dinamiklere bağlı kalarak süreci hızlandırmak için nükleer enerjiye de cevaz verme aşamasına geldi.
ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin İsrail ile birlikte hayata geçirmeye çalıştığı EASTMED Doğal Gaz Boru Hattı projesine desteğini kesmesinin arkasında AB’nin nükleerden sonra doğal gazı da çevreci sayma planı var.
Kaya gaza ile ciddi bir gaz üretici haline gelen ABD, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak için alternatif olmak istiyor.
Tam bu aşamada dünya gündemindeki ikinci kriz devreye giriyor.
Ukrayna’da çoğalan Neonaziler ile birlikte iktidarını devam ettirmeye çalışan Zelensky, aynı zamanda ülkesindeki oligarklarla mücadele için Rusya ile belirli bir seviyede gerginlik içinde kalarak ABD ve AB nazarında destek görme politikasını sürdürmeyi planlıyor.
ABD, gaz satışı hesaplarından dolayı Ukrayna’daki krizi söylem olarak büyütüyor.
Putin ise bu gerilimden oldukça memnun.
Zira o da Rusya’nın gücünü dünyaya göstermeye çalışarak iktidarını perçinlerken bir yandan yanı başında büyüyen Çin’e ve Türk Devletleri Teşkilatı ile yeni macera peşinde koşan arka mahallesine gözdağı veriyor.
AB’den aradığı desteği bulamayan Belarus’da iktidarını daha da güçlendirmek isteyen Lukaşenko için ise Ukrayna konusunda Rusya’nın işine yarayacak partner olmak krizden nemalanmak anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorunun çözümü için birçok kez arabuluculuk teklifinde bulunması sonrasında Rusya içerisinde gelen eleştirilere rağmen Putin’in Erdoğan’ın davetini kabul ederek Türkiye’ye gelmesinin arkasında SİHA’ların satışıyla ilgili Ukrayna’ya sınırlama getirilmesi talebi beklentisi olsa da aslında gerginliği diplomatik olarak sürdürme çabası olduğu söylenebilir.
ABD’nin ekonomik gerekçelerle kabuğuna çekildiği bir zamanda maliyetleri artıracak yeni bir savaşa girmesi beklenemez.
Fakat, FED ile tüm dünya ekonomilerinin bütçelerini zora sokacak faiz artırımına karşı küresel rezerv para olan Amerikan Dolarından altın, kripto ya da başka bir paraya kaçışı "korkutarak" engelleyecek süper güç pozu verebilir.
Şubat ayında Putin’in ziyaretinin yanında İsrail Cumhurbaşkanı Hertzog'un da gelmesi ile ayrıca Erdoğan’ın Suudi Arabistan ve BAE ziyareti Suriye ve Libya konusunda denklemi değiştirebilme ihtimalini ortaya çıkarıyor.
Afganistan’daki çekilme dürtüsüne ve Ukrayna’daki pozisyonuna bakarak PYD’ye yönelik hareket için Türkiye’nin 15 Temmuz ile yaşadığı zafiyetin bir benzerinin Mart dönemiyle birlikte ABD'de de yaşanacağı beklentisi yüksek.
Çarklar dönüyor. Hesaplar yapılıyor. Ziyaretler ve zamanlamalar masalardaki bazı planların icrası için fırsat doğurabilir.