"Abdest bozmak hürriyeti"
“Kim okurdu kim yazardı.
Bu düğümü kim çözerdi.
Koyun Kurdile gezerdi.
Fikir başka baş’kolmasa.”
Âşık
Veysel böyle diyor ama onu, kıyafetini uygun bulmayıp apar topar Ulus’ta bir iş
hanına sokanlar hâlâ aynı kafadalar.
Bir
milim değişme yok.
Yer sofrası da “çağdaş yaşama”
aykırıymış.
Hâlbuki
vatandaşın “çağdaş yaşam tarzını” reddetme hakkı da var.
O
da bir yaşam tarzı değil mi?
Bir
hukuk devletinin beş asli görevi:
Vatandaşının;
1-Can,
2-
Mal,
3-Nesil,(soy,
namus)
4-Akıl,
5-İnanç (din, düşünce) güvenliğini sağlamaktır.
Devlet,
bunun için vardır.
Herkesin
dini, inancı kendine: “ Sizin dininiz size, benim dinim banadır, de.”
Mezhep,
meşrep, düşünce ve etnik köken üzerinden iç savaş çıkartmaya çalışanlara fırsat
verilmemişse, toplumun medeniyet kodlarına sahip çıkmasındandır.
Dün
başörtüsünün yasaklanması içinabananların, bugün yasak olmaktan çıkarılmış bir
olayı gündeme getirmesinin sebebi ne ola?
Ağzı ne diyor, eli ne yapıyor?
Hem
vatansever hem de terörist olunamaz.
Bu
bir ölçüdür.
Varlığını yasaklara adamış bir
zihniyetin
bugün toplumun huzuru adına bir dili, duruşu var mı?
1989,
1991, 2008’de düşünce ve inanç hürriyetini boğan, siyasi partileri, dernekleri,
vakıfları kapatan, sermayeyi fişleyen bir anlayışın yüz seksen derece dönüşü
inandırıcı mı?
“ Katranı kaynatsan olmaz şeker…” mi demek
gerekecek?
Merhum
Osman Yüksel Serdengeçti, Gülünç Hakikatler
kitabında anlatıyor.
3
Mayıs 1944’te Stalin’e şirinlik olsun
diye Türkçülük, Turancılık suç sayılmış, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız ve Osman Yüksel Serdengeçti
gibi pek çok aydın gözaltına alınmış, aylarca, tepede beş yüzlük ampulün
yandığı, tabutluk denilen hücrelerde, güneşe hasret bırakılmışlardır.
Tuvalet ihtiyacını bile işkenceye
çeviren bir heyula vardır.
Öyle
istediği zaman ihtiyaç giderilmesine müsaade edilmiyor, daha vahimi müsaade
ettiklerinde de tuvaletin kapısını kapattırmıyorlar; açıkta yapmaya zorluyorlar.
(Bu zulmü Menderes ve arkadaşlarına da
yapmışlardır.)
Tutuklular
arasında İstiklâl Harbi komutanı Ali
İhsan Paşa da vardır.
Serdengeçti
anlatıyor:
“Baktık bir gürültüdür gitti. "Ne
rezalet bu! Hangi devirde helaya bakma hakkını kim vermiş? Bu nasıl kanun? Bu
nasıl nizam? Memleketin en temiz çocuklarını burada çürütün!.. Bu ne iştir?
Gelsin müdürünüz, komiseriniz?
"Ha
dedik! Bu, Paşa'nın sesi. Yaşa Paşa!.. Tabi içimizden. Kapıya kulak verdim.
Benim
hücre 6 numaralı (evvelâ 13'tü, sonra 6 oldu). Helânın tam karşısında idi. Anladık ki bize yapılan paşaya da
yapılmış.
Tabii
paşa, her zamanki gibi kapıyı kapamış. Kapının üstü camdı. Polis oradan
kuşbakışı bakmış paşaya…Paşa da donunu
çektiği gibi kalkmış… Buymuş kıyamet!..
Ne günlerdi o günler Yarabbi!
Sıfırların
emriyle kontrol 100 Numaralara kadar teşmil edilmişti.
Bir zamanlar vatandaşlara abdest bozmak hürriyetini bile
tanımayanlar, şimdi hürriyetçi,demokrat kahramanı kesildiler. Köy köy
dolaşıp rey dileniyorlar. Ve bu işi yaptıranlar hâlâ…Listesinde adaydırlar.”
Serdengeçti,
seçim döneminden de bir kesit de aktarıyor:
“Seçim
sıralarında sayın bayan, yanlarına
daha birçok hanımefendileri alarak Ankara köylerine sabun dağıtmaya çıkmış.
Maksat tabiî oy toplamak… Koca karının birine de bir kalıp sabun verirler. Bu
koca karı sayın bayana ne dese beğenirsiniz?!.
-Hanım hanım! Bu bir kalıp sabun sizin
kirinizi temizlemez!”
Millet,
gereğini yapıyor; yasakları kaldırdı, kaldırmakta…
Başörtüsü
yasasının çıkarılması, hürriyeti daraltmak için tuzak olabilir?
Yasa
çıksaydı, başörtüsü, sadece üniversite öğrencilerine serbest olacaktı.
Şer
bildiklerimiz de hayır, hayır bildiklerimizde şer olabilir…
Başsağlığı:
Maden
şehitlerimize rahmet, yaralılara şifa dilerim.