ABD ve yeni ittifaklar
Göz ardı ettiğimiz ve yorum ve hesap(lama)larımızda yanıldığımız, hamlelerimizde isabet kaydetmediğimiz bir konu da "Yeni Dünya Düzeni Konjonktürünün yeni ittifakları"dır.
Yeni Dünya Düzeni Konjonktürü'nde dünya ve küresel organizasyonlar da işlevsizleşti. Bu işlevsizlik NATO, BM gibi güçlü organizasyonların artık hükümsüz kalması demektir. Bu yüzden BM'nin varlığı, NATO ülkesi olmanın avantajları vs tarih oldu. Yeni düzenin artık yeni paktları, yeni Assemblyler, farklı treatyleri kurulacak. Yani eski dost(luk)lar yok artık, bu yeni konjonktürde yeni dostluklar dönemi başlayacak. Bu ilişkilerin tohumları ise her an atılıyor. Bunun için Suriye sürecine bakmak yeterli.
Yeni ittifaklar, ortaklıklar yine Amerika'nın tekelinde olacak. ABD 30 yıl sonra, 50 yıl sonra kendisini uğraştıracak güçler istemiyor, özellikle bu bölgede oluşabilecek yeni bir gücü kendisine şirk telakki ediyor ABD.
Uyduruyor muyuz?
90'lı yılların başında ABD Savunma Bakanlığı için Paul Wolfowitz'in hazırladığı Savunma Planlama Kılavuzunda "ABD, kendisine rakip yeni bir alternatif güç merkezinin ortaya çıkmasını engellemeye odaklanmalıdır" tespiti raporun en can alıcı konusuydu.
Bu rapor olsun ya da olmasın, ABD bölgede kendisine alternatif olabilecek, manevra alanını daraltabilecek (yeni) bir güç istemiyor. Bu gücün adil ya da zalim olması hiçbir şeyi değiştirmiyor, hatta zorunlu hallerde adil olmaması tercih edilir. Ama her hal-u karda değişmez ilkesi var ABD'nin; hiçbir şey Amerika'nın menfaatlerinden önemli olamaz. Çünkü onlara göre "ancak ABD dünyanın huzura kavuşmasını sağlayabiliyor!" Önceki yazılarımızda Amerika'nın bu inancının nasıl stratejiye dönüştüğünü uzun uzun anlatmıştık.
Her şey Amerika için diyen bir ülkeden/devletten ve o devletin dış politikasından bahsettiğimizin farkındayız.
Realizmin önemli ismi İngiliz Edward H. Carr, "insanlık için en iyi olanın herkes için en iyi olacağı" düşüncesinin emperyal/hegemonyacı güçlerin, "kendileri için en iyi olanın insanlık için de en yararlı olacağı" söylemine dönüştürdüklerini söylüyor ki yerden göğe kadar haklı.
Bu çok önemli bir farktır. Artık insanlık değil, kendileri merkezde, bütün insanlık ailesi kendilerinin menfaatlerine uygun hale gelmeli, getirilmelidir. Bunun için insan ölecekse, hele hele ölmesi icab eden Ortadoğulu ise, bölge insanı ise ABD egemenliği için milyonlar ölebilir.
ABD dış politikasının en önemli iki mimarından biri olan Brzenziski tam da bunu söylüyor: "Bölgenin (Ortadoğu) enerji kaynaklarına ilişkin veriler, ABD'ye buraya egemen olmaktan başka bir alternatif bırakmamaktadır..." diyor. Amerika'nın 'bölgeye egemen olması'nın gerekçesi sadece bu bölgenin enerjisine olan ihtiyacından kaynaklanmadığını biliyoruz. ABD, yeni enerji kaynaklarını ve kıtasında bulunan enerjisini kullanmak istemiyor, bu ayrı bir konu.
ABD, 'bölgeye egemen olmakla' başka devletlerin bölge enerjisi sayesinde alternatif güç olmalarının önüne geçmeyi hedefliyor. Bunun için Brzenziski, "ABD, Ortadoğu'yu kendi stratejik çıkarlarına uygun olarak şekillendirmelidir" önerisini kuvvetle destekliyor. Çünkü diyor Brzenziski, "Bu bölgeye egemen olmak ABD'ye başka bir stratejik manivela da sağlamaktadır: Bu, ekonomileri, bölgeden güvenli petrol akışına bağlı olan Avrupa ve Asya ekonomilerini denetim altında tutma gücüdür..." Demek ki ABD sadece petrol ihtiyacını değil, devletlerin denetimini kolaylaştırmak için bölgede bulunuyor.
Bölgeden ayrılmayacak olan ABD, ittifaklar sayesinde başta Rusya ve Türkiye olmak üzere Avrupa devletlerini de denetim altında tutmayı stratejik önem olarak görmektedir. Brzenziski;
"Bu bölge o kadar önemlidir ki, ABD herhangi bir bölgesel gücün beklenti ve önceliklerini buraya dayatmasına izin vermemelidir" diyor.
Amerika bunu nasıl başaracak?
Yeni paktları çizmek istediği yeni haritaya göre belirleyerek.
Her devlet hesabını buna göre yapmalı, Amerika'nın plan ve stratejilerini bilmeli ve buna göre hesabını kitabını yapmalı. Bölge ülkeleri kalıcı, kurumsallaştıracakları yeni ittifaklar kurmalı. İslam Ordusu bu anlamda değerli bir adımdır.
Dünya bunun ne kadar farkında dersiniz?
Rahmetli Cem Karaca'nın;
"Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında" şarkısını hatırladım.