Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2987.71
BIST 100
9655.21
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Aralık 2017

ABD ve "Dengeleri"

ABD'nin son dönem politikalarını anlamak için aslında öncelikle ABD'nin dengelerini çok iyi şekilde analiz etmek gerekiyor.

ABD'nin kuruluş aşamasında iki grup etkili olmuştur.

Bunlardan birincisi "Püritenler" olarak anılan, 16. ve 17. yüzyıllarda Elizabeth'in İngiliz Kilisesi'nde başlattığı reformist harekete karşı çıkan, kendilerini "saflığı" arayanlar olarak tanımlayan, Protestan doktrine sahip grup. Sayıca az olan bu grubun dini ve siyasi anlamda önemli projeleri vardı. İnanç sistemlerine göre "Musa'nın Yasasına göre inşa edilmiş yeni bir Kudüs ve buradan dünyaya yayılacak bir akım" başlatılmalıydı.

İkinci grup ise; "Avrupa'nın zenginleri" diyebileceğimiz, sorun yaşamadan daha da zenginleşme hedefi olan, günümüzde İngiliz soyundan gelen beyaz ırkları tanımlamakta kullanılan "White Anglo-Saxon" olarak tanımlanan gruptu.

ABD anayasa yazımı sırasında bu iki grup arasında geri planda çeşitli çatışmalar söz konusu olmuştur. Anayasa metnini hazırlayanlar arasında "Püritenler"in çoğunlukta olması ve valiliklere yetki dağıtımını öngören taslak metin Anglo-Saxon grubun tepkisine neden olur. Daha sonra (detaya girmeden) çeşitli maddeler eklenerek bu anlaşmazlık giderilir ve yüzyıllar boyunca süregelen ABD anayasası oluşturulur. Bu "uzlaşma" 11 Eylül saldırılarının hemen akabinde 13 Eylül 2001 tarihinde kabul edilen "Terörle Mücadele" yasası ile askıya alınır. Zira bu yasa ile ilk metne eklenen uzlaşma maddeleri bir nevi yok sayılmaktadır. O tarihten itibaren ABD tamamen "Püriten"lerin istediği istikamette yönetilmeye başlar. Kurulan bu yeni düzenin Clinton ile devam etmesi beklenirken 1 yıl önce Trump 'sürprizi' yaşanır.

Şimdi bu bilgiler ışığında bugün ABD'sini yeniden değerlendirip, yaşananları yeniden okuyalım.

Trump, "Püriten" olmayan grubun yani "Anglo-Saxon" grubun adayı olarak ortaya çıkan bir karakter. (Trump kazandığı gün; "Artık ABD'yi İngiltere ile birlikte okumalıyız" cümlesini twitter'da yazmıştım.) Seçim kampanyası süresince batı dünyasında "Ulus Devlet" anlayışına sahip grupların sloganları ve söylemleri ile yol aldı. Örneğin sürekli kullandığı "Önce Amerika" söylemi küresel bir hegemonya, tek dünya devleti, dili, dini hedefleyen "küreselci" grupların söylemlerinin aksi istikametindeydi. Yine Çin özelinde söyledikleri, NATO hakkındaki düşünceleri tesbiti kuvvetlendiren önemli ayrıntılar.

Son geldiğimiz noktada ise durum, Trump'ı belirli noktalarda sıkıştırmayı başaranların eliyle "şimdilik" farklı bir noktaya evrilmiş durumda... Özellikle yukarıda bahsettiğim 13 Eylül 2001'de kabul edilen "Terörle Mücadele" yasası sırasında ve akabinde başkanlık yapan gerek oğul Bush'un gerekse Obama'nın "Püriten" grubun etkisinde olması sebebiyle ABD bürokrasisi ve yargısı da etkin şekilde bu grubun emrine girdi. Şu anda Trump bürokratik ve yargısal oligarşinin makasında iktidarını koruma derdinde... Bu noktada Başkan yardımcısı Pence'in de önemi mutlaka vurgulanmalı. Bir "evanjelist" olan Pence'in varlığının Trump için daimi bir baskı unsuru olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor.

Sonuç olarak; Trump'ı sadece Trump, ABD'yi ise tek bir ABD olarak okumak, yapılanları bu minvalde değerlendirmek hata olacaktır. Şüphesiz ABD kurumları çeşitli dönemlerde "iyi polis-kötü polis" rollerini üstlenmektedir ancak her konuda bu rol alma durumundan söz etmek ABD iç dengelerini ve yaşanan realiteleri yok saymak anlamına gelecektir.

Ne Trump'ın Kudüs kararı, ne de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan etkisinde ve liderliğinde alınan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Kudüs kararı, "sadece bir Kudüs kararı" değildir. Yaşananlar dengeler arası bir savaştır ve 'Küre'nin geleceğine dairdir.