ABD-Türkiye düğümü Karadeniz'de çözülecek
Artan enerji talebini petrol, doğal gaz gibi yüksek maliyetli konvansiyonel kaynaklardan temin etmek yerine süreklilik sağlayan düşük maliyetli yenilikçi teknolojilerden karşılanması bir dönüşüm başlattı.
Petrolün hâkim gücünün sarsılmasında, rüzgâr, güneş, jeotermal
gibi yeni yöntemleriden enerji üretilmesinin yaygınlaşması ve elektrikli
motorların konvansiyonel yakıtlarla çalışan içten yanmalı motorların kullanıldığı
ulaşım, taşımacılık ve iş makineleri sahalarında aktif yer almaya başlamasının
payı büyük...
Dünya büyümeye devam ettikçe, enerjiye olan
talep de artmaya devam edecek.
İnsanların hayatlarını kolaylaştıran birçok teknolojinin
hammaddesini oluşturan enerjinin arz güvenliğini sağlamak, ülkeler için öncelikli
konu haline geldi.
Avrupa’nın kömür kaynakları için başlattığı Birinci
Dünya Savaşı, ABD’nin devam ettiridiği petrol savaşı ve alternatif
olmaya çalışan nükleer güç savaşı ile devam etti.
Nükleer gücün teknolojisini temin edemeyen ve
ya tehditlerini kabul etmek istemeyen devletler için yenilenebilir enerji
kaynakları tam bir cankurtaran vazifesi gördü.
Düşen maliyetlerle enerji arz güvenliği için kabul
edilebilir bir seviyeye gelen yenilenebilir enerji üretimi dünya için de barışçıl
bir çözüm sunması bakımından oldukça önemli.
Fakat tüm bu dönüşüm konvansiyonel kaynaklara olan ihtiyacın
azaldığını göstermiyor. Gelişen dünya pazarlarının ucuz enerjiye olan ihtiyacı
petrol talebini canlı tutacaktır.
Isınma için temiz bir enerji kaynağı olmaya devam eden
doğal gazın önümüzdeki 100 yıl boyunca kullanımının artarak devam edeceğini
söylemek yanlış olmaz.
İşte tam da bu süreçte Türkiye’ye yıllık 50 milyar dolarlık
cari açığa neden olan enerjinin aynı zamanda nasıl bir “itici güç”
olabileceği hikâyesini izleyeceğiz.
Karadeniz’deki Tuna-1 sahasında keşfedilen 320
milyar metreküplük doğal gaz rezervine eklenen 85 milyarlık ek kaynak tabiki de
başlayan bir hikâyenini sonu değil.
Türkiye’nin Tuna Nehri havzasındaki
farklı bölgelerde yapacağı yeni çalışmalarla bu rezerv çok daha ileriye gidecek.
Karedeniz’deki yeni keşifler Türkiye ve bölgenin dış
politikası yakında etkileyecek.
Avrupa’nın enerji ihtiyacını en ucuza sağlayan
Rusya, bu yönüyle ekonomisini ayakta tutarak uluslararası arenada ABD’ye kafa
tutuyor.
Petrol ve doğal gaz ihracatı dışında çok az da silah
sanayisinden geliri olan Rusya, ekonomisini üretken ve rekabetçi hale
getiremediği için bu iki ihraç kalemine sıkı sıkıya sarılıyor.
Eski Sovyet ülkelerine rekabete girmeden güç
siyasetinin bir yansıması olarak silah satan Rusya’nın küresel enerji pazarında
bunu yapma şansı yok.
En ucuz ve sürdürülebilir enerjiyi sağlayanlar
dünya pazarlarında
kabul görür.
Bu noktadan bakınca Türkiye’nin Sakarya sahasında keşfettiği doğal
gazın ihraç edilebilir rezerv boyutlarına ulaşması Rusya’nın isteyeceği en
son şeylerden biri olacaktır.
ABD’nin yönlendirmesiyle oluşan “Güney Gaz Koridoru” aslında tam da bu
senaryoyu hayata geçirmeye çalışmıştı.
Orta Asya’daki Türk devletlerinin doğal gaz
kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını esas alan Nabucco Projesi
yüksek maliyetleri nedeniyle hayata geçememiş, bu projenin hayat bulmasını
engellemek isteyen Rusya, Türkmenistan’daki büyük gaz rezervlerinin alıcı
olmuştu.
Türkiye’nin bu plana yeni bir boyut getirdi.
Rusya’nın daha fazla doğal gaz ihraç ederek ekonomisini
güvene alma politikası ile Almanya’nın Avrupa’nın üretim fabrikası olma
misyonunu devam ettirme politikasının örtüşmesi; Rus gazının Baltık Denizinden
Almanya’ya ulaşmasını sağlayacak “Kuzay Akım-2 Doğal Gaz Boru Hattı”nı
inşa edilmesini sağladı.
Yakın zamanda bitecek projeye karşı olan ABD,
Doğu Akdeniz’deki kaynakların Avrupa’ya ulaştırılması alternatifini sunsa da
herkes bunun Rus gazına nazaran pahalı bir tedarik olacağının farkında.
Ama Karadeniz’deki rezervin bu oyunda yer
alması, ABD-Türkiye ilişkilerini büyük ölçüde tamir edecek bir zeminin oluşmasına
neden olacağı gibi boru hattı ve platform inşaatına gerekli finansmanın
bulunmasını da kolaylaştıracaktır.