ABD kimi istiyorsa...
Amerikalıların, “Türkiye’deki bu seçimler yüzyılın en önemli seçimidir” dedikleri 14 Mayıs seçimleri sadece Amerika için değil, en çok da Türkiye için önemli. Dünyanın yaşamakta olduğu süreç bu seçimlerin önemini ancak yüz ile çarpınca anlayabiliyoruz.
Türkiye, geçtiğimiz yüzyılda 80 yıl boyunca İngiliz ve
Fransız konsorsiyumu tarafından yönetilmeye başlandı. 1952 sonrası ABD
mandasına dönüşen Türkiye Cumhuriyeti CIA tarafından dizayn edildi. Bu öyle bir
dizayn idi ki bizi kendisinin Ortadoğu karakolu olarak gören ABD aynı zamanda
bize sadece patates, biber gibi sebzeleri üretip NATO ülkelerine satma görevi
verdi. Bunun dışında yapacaklarımız ise katlimize fermandı.
Biz de 1947 sonrasında Coni dayatması ile attığımız imzalarla
ABD’nin bize biçtiği rolü kabullendik. Bakmayın siz bazen aykırı sözler
ettiğimize, haşhaş ekiminde bir ara söz dinlemediğimize; 50 yıl boyunca ABD ne
istediyse biz yaptık ta ki 2003 Irak işgali sürecine kadar. Bu tarihte ABD ile
ilişkilerimizde sert bir kırılma yaşandı: Irak Tezkeresi TBMM’de kabul görmedi.
ABD’yi kendi topraklarımızda konuşlandırarak Irak’ı işgal etmelerini
kolaylaştıran bu tezkere geçmeyince “ABD
Erdoğan ile olmaz” dedi.
Gerçekten de olmazdı Erdoğan’la çünkü Erdoğan’ın vazgeçilmez
ilkelerinden biri de “diklenmeden dik
durmak”tı bunu da çekinmeden yapıyordu. Bu ABD’nin asla kabul etmeyeceği
bir durumdu. Artık eski Türkiye yoktu, yeni ve onurlu bir Türkiye için
Erdoğan’lı yıllar beklenmişti.
Amerika o eski Türkiye'yi istiyor. Amerika'nın istediği
Türkiye Recep Tayyip Erdoğan'ın değil, Kılıçdaroğlu ve onun gibilerinin
iktidarda olduğu Türkiye'dir. Çünkü Erdoğan “devletimin, milletimin öncelikleri” dediği için Batı ama bilhassa
Amerika tarafından istenmiyor. İstenmiyor çünkü Amerika “önce Amerika, sonra Amerika, sonra yine Amerika… arta kalan bir şey
olursa o da size” diyor.
Bu aşağılık niyet ve hedefini bilen Türkiye, Erdoğan'ı başa
getirerek Amerika'yı ülkeden ve bölgeden kovma noktasına getirdi.
Şimdi Amerika yeniden bölgede eski gücünü elde etmek istiyor.
Bunun yolu da Türkiye'nin Amerika'ya tam bir teslimiyetle teslim olmasından
geçiyor. Bu küstah ve aşağılık niyeti bilenler ABD’ye karşı milli bir güç
oluşturuyor, yani “Türkiye hiçbir
ülkenin periferisinde kalacak kadar aciz bir ülke değil” diyen Türkiyeli,
yerli ve milli güç…
Kimler mi?
AK Parti,
MHP,
HÜDAPAR,
BBP…
Bu partiler, her şey
istediğimiz gibi, parti programımızda yazdığımız gibi olmayacaksa, hiçbir şey
istemiyoruz demeyip, milletin ve milletin değerlerinin selameti için asgari
müşterekleri azami müştereklerle yoğurdular. Bu partiler, Ya hep ya hiç gibi basit, ilkel ve basiretten yoksun bir anlayışa
sürüklenmediler.
Daha adil, hakkaniyete daha yakın, eşit ve müreffeh bir
Türkiye için “Bismillah” çeken bu
partiler Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi Türkiye için hayati önemi haiz seçimde
Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan'ı destekleme kararı aldılar. Tarih bu
partiler için şunu yazacak:
“Türkiye'yi, Amerika
gibi son yüzyılın en barbar devletine yem etmeyen bu partilerin yaptığı güç
birliği sayesinde adil bir dünyaya doğru yol alıyoruz.”
Gönül isterdi ki aynı hassasiyeti Rahmetli Erbakan Hoca’nın
oğlu Fatih Erbakan da göstersin. Olmadı, hesapları başkaydı onların. Bize de
hayırlı olsun demek düşer. Necmettin Erbakan’ın hatırı âlidir, kolay kolay
tükenmez, dolayısıyla fatih Erbakan’ın liderliğindeki YRP’nin aldığı bu
karardan dolayı Erbakan ailesini kötülemeyiz. Ancak;
SP, CHP gibi manevi değerlerimizin tümünün düşmanı bir parti
ile ve her şeyin düşmanı HDP ile uzlaşabiliyorken, YRP’nin uzlaşmaması en
azından yadırganmalıdır, yadırgıyoruz.
Bunun telafisi var mı?
Amerika kimi istiyorsa onun karşısında dik duran adamı, Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklerse evet, telafisi olur.