ABD ı\u0307le nereye kadar?
ABD, 1948'den sonra NATO'nun askeri gücü ile, iktisadi alanda ise kontrolündeki Dünya Bankası, IMF, WTO (Dünya Ticaret Örgütü) gibi ekonomik kurumların yönetimi ile ve Anglo-Sakson kültürü ile dünyayı baskı altına aldı. El an bile ABD'nin kurduğu bu baskıya direnen ülkelerin büyük bedeller ödemeyi göze almaları gerekiyor.
ABD'nin kontrolünde olan Dünya düzenindeki güç sistemi, devletlerin kendilerine özgü, ülkelerinin yararına bağımsız dış politika belirlemelerine manidir. ABD tarafından işletilen "çark" sorun çözemeye yaramıyor, tam aksine çözümsüzlüğü esas alacak şekilde çalışıyor. Bu sebeple devletler arası sorunları taraflar çözmek isteseler bile ABD buna mani oluyor.
En basitinden biz bir asırdır Kıbrıs sorununu çözemedik. Oysa NATO gibi güçlü bir askeri organizasyonun iki üye ülkesi arasındaki bu sorun çoktan çözülmeliydi. Şayet ABD isteseydi bizim Kıbrıs sorunumuz yıllar önce barışçıl bir şekilde çözülmüş olacaktı. İster iki devletli ister eşit şartlarda tek devletli bir çözüm çok kolaydı Amerika bize bıraksa(ydı). Kangrenleşen bu sorunu AB çözmeye niyetlenince ABD buna mani oldu ve söz verilmesine rağmen Kıbrıs meselesi olduğu gibi kaldı. Üstelik Kıbrıs Rum Kesimi AB üyesi yapıldı.
Ege Sorunu neden çözülemiyor?
Aynı.
Dünya liderliğini gasp eden ABD, uluslararası ilişkiler alanında ülkelerin kendi yararlarına dış politika belirlemesine manidir dedik.
El hak doğrudur.
Mesela Türkiye, Soğuk savaş döneminde ABD, Rusların Türkiye'yi işgal ederek sıcak denizlere inme sevdasını yakın tehdit olarak önümüze koydu. Türkiye de o günden itibaren Amerika'nın periferisinde kalmaya razı oldu ve Amerika'nın iznine tabi "dış ilişkiler" belirleyebildi. Öyle ki Amerika Türkiye'nin NATO üyeliği ile yetinmemiş, 5 Mart 1959 tarihinde gerçekleşen Türk-Amerikan İşbirliği Antlaşması ile Türkiye NATO dışında ayrıca Ortadoğu'da SSCB'ne karşı ABD'nin müttefiki olmayı kabul etmiştir.
Türkiye'yi "teslim alan" Amerika her şeyimize karıştı, sadece karışmakla kalmadı, ülkeyi her alanda kendisine yarayacak şekilde dizayn etti. ABD başta siyaset, kültür, eğitim, savunma, medya, ekonomi olmak üzere bütün alanlarda Türkiye'yi ele geçirdi. Neyi ekip biçeceğimize, sanayi tesisleri kurup kurmayacağımıza onlar karar verir oldu. Bu kararı ihlal eden hükumetler 27 Mayıs 1960'ta olduğu gibi darbe ile yıkılacak, başbakanlar da idam edileceklerdi.
Süleyman Demirel'in Başdanışmanlığı görevinde bulunan Lütfü Akdoğan anlatıyor;
"1965'te yeni atanan bir bakanın makamında oturuyoruz. Birden bakanın sekreteri içeri girdi ve 'efendim, ABD'li müşavir geldi' dedi. Bakan, 'Bakanlıkta ABD'li müşavir mi var?' diye sordu. Sonra içeri giren ABD'li müşaviri Sayın Bakan azarlayıp odasından kovdu."
O tarihlerde darbeciler bütün bakanlıklara ABD'li müşavir atamışlardı. Türk Solunun övündüğü 27 Mayıs Devrimi! meğerse ABD adına yapılan bir darbe imiş. Aynı darbede 275 general ve amiral, 7.000 albay, yarbay ve binbaşı tasfiye edilmişti. ABD Büyükelçisi Warren'in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, emekliye sevk edilenlerin % 90'ı general, % 55'i albay, % 40'ı yarbay ve % 5'i de yüzbaşıydı.
Neden peki?
1960 darbesini NATO'cular yaptığına göre tasfiye edilenler NATO'cu olmayan TSK mensuplarıydı. O zaman amaç, Türkiye'nin ABD tarafından belirlenen politikaların dışına çıkmasının önüne geçmek olmalıdır ki öyledir.
Şunu demek istiyorum:
Bağımsız bir dış politikaya sahip olmamıza mani olan ABD, aynı zamanda kendimize ait bir ordumuzun da olmasına müsaade etmedi. Kendimize ait yani milli bir siyaset oluşturmak istedikçe buna darbelerle karşı çıkan yine "dost ve müttefik!" Amerika oldu.
Son yıllarda ise Amerika başka bir yüzüyle görünmeye başladı. 60 yıl boyunca ülkemizdeki elemanları vasıtasıyla gelişmemizi engelleyen Amerika, 2011 itibariyle direkt kendisi sahne alarak adeta düşman ülke olarak karşımıza çıktı.
Parasını ödediğimiz silahları vermeyen Amerika oldu. Anlaştığımız halde F-35 savaş uçaklarını vermekten imtina eden de Amerika Birleşik Devletleri oldu.
Türkiye yakın tehdit altında bir ülke, dolayısıyla kendi savunmasını güçlü tutması gereken bir ülke, lakin NATO üyesi Türkiye müttefiklerinin tehdidini bire bir yaşayan ülke oldu. Bu yüzden Türkiye tedbirini almak zorunda. Müttefikler destek olmak şöyle dursun düşman saflarında yer aldı, biz de Rusya ile, Çin ile savunma sistemleri almak isteyince karşı çıkmaya başladı.
Bu konseptte bu Amerika ile yürünmez.