ABD için terörizm bir strateji olamaz
Dünya, 18. yüzyıldan
itibaren bir coğrafyanın Emperyal sömürgecilik ile yeraltı ve yerüstü
zenginlikleri, kültürü, geçmişi ve geleceği ile nasıl Tar u Mar edildiğine
şahitlik etti.
371 milyonluk nufusu ile
Ortadoğu ve bölge coğrafyasına, Tüm zenginliğine rağmen, Açlık, savaş ve kan
ile iç içe bir kader yaşatıldı.
Bugün Ortadoğu ve İslam
coğrafyaları sömürge ideolojisi, sömürge sınırları ve sömürge dillerine göre
bölünmüş durumda. 1442 de Avrupa’nın son Müslüman devleti Endülüs’ün elinde
bulunan Gırnata şehrinin düşmesi, kuzey Afrika ve Ortadoğu için yeni bir dönemin
habercisiydi aslında.
Akdeniz’in güney
sahilleri İspanyol yayılmacılığı karşısında çaresiz kalmıştı.
Ardından 1838 yılında
Fransa Cezayir’i istila etti. Bu istila ile Ortadoğu da milyonlarca
insanın katledileceği 132 yıl süren sömürü, terör ve işgal dönemi başlamış
oldu.
O günden günümüze
Ortadoğu siyaseti Londra-Washington-Moskova ve sonrasında Tel aviv ayağıyla bir
yerlerden idare edilip yönetildi. Sonuç; savaş, kan ve gözyaşı ile yoğrulan bir
tarih.
ABD ve küresel mekanizma için
Terör, bir eylem biçimi, terörizm ise bir strateji olarak uygulandı.
Terör bir insanlık suçudur ne
hiçbir devletin nede örgütün meşru siyasal hak elde etmek iddiasıyla terörü bir
yöntem, bir araç olarak kullanılması kabul edilemez. Terör faaliyetinde
bulunmanın nedenleri ne olursa olsun, bu eylem rasyonel görülemez.
Bu tarih ilelebet
böylemi yazılacaktı?
Hayır.
Yüz yıllardır, küresel
güçler ve İsrail kaynaklı bölge üzerinde uygulamaya konulan savaş ve kaosa
yönelik projeler Ortadoğuyu neredeyse herkesin herkesle çatıştığı, savaşa
dayalı siyasetin hakim olduğu bir alan haline getirdi.
ABD ve İsrail bu çatışmaları
alabildiğine destekleyip körükleyerek hem tüm bölge ülkelerine silah satarak
hem de yeraltı yerüstü zenginliklerini tarumar ederek bir Ortadoğu cehennemi
yaratmıştır.
Bu savaş ve çatışma
siyasetinde en büyük zararı Ortadoğu coğrafyaları ve halkları gördü ve halen
görmektedir.
Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve
İran bölgede kadim dört Büyük medeniyetin devamı güçlü ülkeler. Bu ülkeler her
zaman bölgenin kaderinde önemli roller üstlenmişlerdir.
Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ın
aksine petrol ve doğalgaz gibi kaynaklara sahip olmamasına rağmen, Kabul
etmeliyizki gelişmişlik düzeyi, ekonomisi, teknolojisi, nüfusu, demokrasisi ve
ordusu ile bu devletler arasında en güçlüsü.
Mısır, Arap bloğu içinde bulunan
diğer bir Sünni mutedil ülke olarak tanımlanabilir. Nüfusu, ordusu ve gelişmiş
kültürüyle Arap dünyasının beynini ve askerî gücünü temsil ediyor.
Suudi Arabistan Körfez ve güçlü
sermayesini de arkasına alarak Arap dünyasında maddi ve siyasi bir güç,
karşısında Fars milliyetçiliği ve Şia’yı temsil eden güçlü bir askeri güç olan
İran.
Son dönemde Ortadoğu da bu dört
Lokomotif ülke arasındaki ilişkilerde rutinin dışında daha akil ve iş birliğine
yönelik bir mantığın hakim olması bölge barışı için olumlu gelişmeler.
Mısırdaki askeri Cunta hükümetine
mesafeli duran Türkiye, dünya ve bölge konjonktüründe meydana gelen
değişikliklere de bağlı olarak, Mısır ile arasındaki söylemi yumuşatmış ve iki
ülke arasındaki ilişkileri yeniden başlatarak Ortadoğu da yeni bir dönemin
startını vermiştir.
Diğer taraftan Suudi Arabistan
Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın İran’la ilgili söylemleri ve bunun İranlı
yetkililer tarafından olumlu karşılanması da yeni dönemin diğer bir ayağı.
Türkiye ile BAE arasında buzların
erimesi ve iş birliğine yönelik adımların atılması.
Teoride altyapısı oluşmaya başlayan
bu ilişkiler Pratik siyasete dönüştürüle bilinirse Ortadoğu da Kaos ve
düşmanlığa dayalı ilişkiler yerini doğru ilişkiler zemininde uzun vadeli barış
ve zenginliğe bırakacaktır.
Hem istihbarat teşkilatları hem de
bakanlıklar düzeyindeki görüşmeler ile Türkiye ve bölge ülkeleri arasında
normalleşme adımları atılmış. Atılan bu adımların bölge açısından hayati öneme
haiz gelişmeler getireceği muhakkaktır.
Ne hazindirki bölge
ülkelerinin kendi aralarında asgari müştereklerde anlaşması ve iş birliğine
dayalı bir siyaset ile hareket etmemeleri halinde yüzyıllardır süregelen savaş,
kan, gözyaşı ve kaos bir yüzyıl daha süreceğe benziyor.