ABD artık dost, müttefik, stratejik ortak değil
“Dünya tarihinde, uzun barış dönemlerinin yalnızca güç dengesi olduğu zaman yaşandığını hatırlatmamız gerekir. Bir devlet, olası rakibine karşı güçlenirse savaş tehlikesi ortaya çıkıyor. Bu yüzden ben, Birleşik Devletlerin kuvvetli olduğu bir dünyaya inanıyorum. Eğer güçlü ve sağlıklı bir Birleşik Devletler, Avrupa, Sovyetler Birliği, Çin, Japonya olursa, her biri diğerini dengelerse, birbirlerine karşı oyun oynamazlarsa, o zaman daha güvende bir dünya olacaktır.”
Yukarıdaki satırlar eski ABD Başkanı Nixon’a ait. Bizim de büyük oranda katıldığımız bu tez sayesinde savaşlar azalabilir, barışın ömrü uzayabilir.
SSCB’nin yıkılmasından sonra dünya liderliği ve dünya hakimiyeti büyük oranda ABD’nin eline geçti. Bu liderliği ABD demokrasi, çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve eşitlik gibi ‘Batılı değerler’ olarak bilinen ve bütün toplumların güven içinde yaşaması için elzem olan kazanımlarla beslese idi dünya çok farklı olurdu. Lakin gücünü diğer milletleri ve devletleri ezmek için kullanan Birleşik Devletler, dünya lideri olma payesine layık olamadı ve hakkından gelemediği bu liderliğini kaybetmek üzere.
Dengeleyici unsurların bulunmaması halinde insanoğlu eline geçirdiği gücü hoyratça kullanır. ABD ya da Avrupa yahut bir İslam ülkesi bundan beri değildir.
Yukarıda Nixson’dan alıntıladığımız paragrafta ifade edildiği üzre dengeleyici unsurların olmaması savaşları kaçınılmaz kılar. Lakin güçlü devletler arasındaki bir savaş bildiğimiz türden, yani konvansiyonel bir savaştan öte bizi korkunç bir gelecekle baş başa bırakır. Süper güç dediğimiz devletler arasında çıkacak bir savaşta Wheeler’ın dediği gibi, ”İçerinden biri kaybederse ikisinin de sonu olacaktır.” Bunun bilincinde olan ABD ve SSCB arasında yaşanan soğuk savaş SSCB’nin yıkılışı ile sonra ermişti.
1990’dan itibaren 30 yıldır dünyanın tek süper gücü olan ABD, artık bu gücünü paylaşmak durumunda kaldığını görüyor olmanın telaşı ile dış politikada zikzaklar çiziyor.
Son yıllarda Filistin Devleti için çabalayan ABD ile Filistin’in yok edilmesi için İsrail’e her türlü desteği veren ABD aynı ABD. Üstelik başkanlar değişmeden Filistin politikasında gerçekleşen bu değişiklik genel kabul gören literatürle açıklanamaz.
DEAŞ ile ilgili olarak, “Yendik, askerlerimizi buradan çekiyoruz, DEAŞ tamamen bitti” dedikten kısa bir süre sonra, “Yendik ama savaşa devam” demeye başladılar. Birkaç ay sonra yine Trump, “DEAŞ bitti, artık Suriye’de kalmamıza gerek yok” dedi, lakin yine Trump’ın ağzından, “Suriye’de kalmaya devam edeceğiz” sözlerini duyduk.
Türkiye olarak NATO’da müttefik, Ortadoğu’da stratejik ortak olduğumuz halde ve Türkiye’nin, “Benim varlık meselem” dediği konularda tutarsız ve umarsız bir Amerika ile karşı karşıyayız. En son Suriye iç savaşında 11 kez karar değiştiren bir ABD ile dün yeniden masaya oturduk.
ABD Başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton ile birlikte ABD Genel Kurmay Başkanı Dunford, Özel Temsilci Jeffrey Türkiye’deler. Konu elbette ki ağırlıklı olarak Suriye’nin Kuzey’i olacak.
3-4 gündür yaptıkları açıklamalarla Trump olsun Bolton olsun bir kez daha ABD’nin güvenilmezliğini ortaya koydular.
Daha 20 gün önce “Başkan Erdoğan ile konuştuk, Suriye’den çekiliyoruz” diyen Trump’ın açıklamaları Pentagon tarafından da dile getirilince herkes, “Tamam, ABD karar verdi, artık Suriye’den çekilecek” dedi. Çünkü Trump’a daha önce söylediklerini yediren Pentagon da Trump’ı destekler mahiyette açıklamalar yapmıştı. Ancak anlaşılan o ki Trump’a da Pentagon’a da Temsilciler Meclisi’ne de güvenmemiz için bir neden yok.
Süper güçteki tekliğini yitiren ABD küresel fitne üretim merkezi oldu, “Kürtleri öldürme” söylemi ithamdan öte Kürtlerle Türklerin felaketi ile sonuçlanabilecek bir fitneyi barındırıyor.
Bu yazıyı hazırladığımız saatlerde Ankara’da temaslarda bulunan ABD yetkililerine bu “top” politikalarından vaz geçmemeleri halinde Türkiye’nin alternatifleri net bir şekilde anlatılmalı ve ABD heyetini ABD’ye mecbur ve mahkum olmadığımıza inandırmalıyız.
Aldığımız son habere göre Başkan Erdoğan Bolton’ı kabul etmeyerek Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini ve kararlılığını göstermiş oldu. Bu kararlılık ABD’yi yeniden “dönme” politikasına zorlayabilir, lakin Başkan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlılığı gösteriyor ki yanılan, aldanan bir Türkiye yok.