"8372 numaralı çadır"
Sözüm ona modern dünyanın çağlar atladığı, teknolojinin iliklerimize kadar işlediği, liberta söylemlerinin kıtalar dolaştığı, sözde insan haklarının Nirvana’da gezindiği, kapitalizmin her yanımızı çepeçevre kuşattığı, demokrasinin lig şampiyonu olduğu, emperyalizmin dünyanın kurtuluş reçetesi olarak görüldüğü ve dahasının yaşandığı bu zamanda söylenen her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlamak için daha kaç katliam, vahşet ve soykırım görmemiz gerekiyor? Güya teknolojide en üst levelde olduğumuz halde sanat, edebiyat, kültür ve ahlak konularında küme düştüğümüz bu çağda yaşananlar sadece bugünü değil geleceğimizi de mahvediyor. İçimizden vicdan sahiplerinin çıkmasını ve feryatlarımızı duyurmasını ümit ediyoruz. Dünyanın yitmeye yüz tutan vicdanını hayata döndürerek yeniden sızlamasını ve dahası insanlık için, gelecek adına bir şeyler yapmasını bekliyoruz.
İşte böyle bir derdin hüznüyle kalemini insanlığın yeniden dirilişine adayan Şifanur Özçelik Şirin, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık tarafından yayımlanan son eseri 8372 Numaralı Çadır romanında konfor alanının dışına çıkmamak adına yüzümüzü çevirip bakmaktan dahi imtina ettiğimiz acı gerçeklerle yüzleşmemize ve can çekişen vicdanımızı diriltmeye gayret ediyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın gördüğü en büyük soykırıma atfen söylenen “Srebrenitsa'yı unutmamak için 8372 nedenimiz var!” sözünün ruhumuzda yeniden anlam bulması ve insanlığımızı bize hatırlatması adına kaleme alınan 8372 Numaralı Çadır, 21. Yüzyılın en büyük iç savaşlarından biri olarak kabul edilen -iç savaş denilse bile bütün küresel güçlerin kendine bir mevzi bulduğu- Suriye’deki savaş üzerinden savaşın kanlı ve kirli yüzünü ve arkasında bıraktığı enkazı bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kitap medeni (!) Avrupa’nın göbeğinde yaşanan katliama atıfta bulunup bir başka savaş ile konuyu ilintilemiş olsa da bütün savaşların ortak paydasına vurgu yapıyor. Katliam, soykırım ve arkasında bıraktığı enkaz… Modernist (!) Batı, kendi katliamlarına kılıflar bulurken her zaman mazlumu zalim göstermenin tiyatrosunu oynar. Mızrağın çuvala sığmadığı zamanlarda da kör taklidi yaparak durumdan sıyrılmanın yollarını arar. Sırp katliamına çanak tutan BM, daha önce güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa'da 11 Temmuz 1995 tarihinde 8372 Boşnak'ın katledilmesine adeta göz yumdu. Cenazesi bulunanların mezar taşlarının koskoca bir vadiyi kapladığı halde hala bin civarında Boşnak'ın cenazeleri bulunabilmiş değildir.
Dün de bugün de yarın da ısrarla söylemeye devam edeceğiz; “Küfür tek millettir!” Bugün Gazze üzerinden merhamet havarisi kesilen Rusya'nın mevcut lideri Putin'in İngiltere'nin BM Genel Kurulu'na getirdiği 1995 Temmuz'unda Sırpların yaşları 15 ile 75 arasında değişen 8372 Müslüman Boşnak'ı katlettiği Srebrenitsa Soykırımını kınayan karar tasarısını engellediğini biliyor muydunuz? Dünyanın emperyalist güçler tarafından sömürge tarlasına çevrilmesinin mimarı ve üzerinde güneş batmayan imparatorluk olan İngilizlerin de bu soykırımı tanıyarak BM Genel Kuruluna getirmiş olması ayrı bir tiyatro olsa gerek. Çin’in Gazze hassasiyetini anlamakta güçlük çekmemiz de Doğu Türkistan’da yaptığı soykırımdır. Bu da bize gösteriyor ki emperyalist güçlerin vicdanı yoktur, çıkarları vardır. Çıkarları kadar onların yanında değerli olduğunuzu asla unutmayın.
Bu gerçeği edebiyatın en güçlü alanlarından biri olan roman ile bize sunan Şifanur Hanım, savaşın kanlı ve kirli yüzüne ışık tutarken aslında bugüne de gönderme yaparak geleceğe not düşüyor. Bir roman okumaktan öte yakın tarihte yaşanan katliam ve soykırımlara ve arkasında bıraktığı enkaza tanıklık ediyorsunuz.
Kıymetli Yazarımız Şifanur Hanım, kitabı için şu sözleri belirterek romanına başlıyor: “Ve sevgili okuyucularım… 8372 Numaralı Çadır romanım sizler için yazıldı. Savaşın kanlı yüzünü daha yakından tanımanız için yazıldı.”
Her ateş bir kıvılcım ile başlar. 13 Yılı aşan bir savaşın hala devam ediyor olması Arap Baharı diye yakılan kıvılcımın Ortadoğu’nun sonbaharı olması için ortaya konan bir vahşet olduğunun en acı örneklerinden biridir. Yerinden, yurdundan, toprağından edilen milyonlarca insan, mülteci konumuna düşürülerek gurbetin hüznünü mülteci ruhlarında iliklerine kadar yaşarken yersiz ve yurtsuz bir halde geçirdikleri ömürlerinin hesabını soracakları bir muhatap bulamamanın acısını duymaya devam ediyor. Kimse bu hayatın gönüllü mültecisi olmak istemez. Çaresizliktir insanın boynunu büken. Rabbim kimseyi çaresiz bırakmasın.
Şifanur Hanım, kitabın kurgusunda savaş ile ilgili haberlerde zihninizde yer tutan ve içinizi acıtan olayları ustalıkla okuyucusuna veriyor. Savaşın arkasında bıraktığı enkazın hüznüne bizi şahit tutarken insan elimizden bir şey gelir mi diye sormaktan kendini alıkoyamıyor.
Başlayınca bitirmek isteme duygusunu yaşayacağınız kitabı bitirince adeta bir yarım kalmış ve daha devamı olmalı hissi uyanıyor sizde. Bununla ilgili olarak Şifanur Hanıma sorduğumda kitabın aslında üç seri olduğunu ve devamının olduğu müjdesini kendisinden aldım ve sizinle bu sürprizi paylaşmak da benim için ayrı bir mutluluk.
Hülasa kitapla ilgili daha fazla detaya girmeden kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Şifanur hanıma da okurunun ve istifade edeninin bol olması ümidiyle böyle bir eseri istifademize sunduğu için teşekkürlerimi sunuyor ve kaleminin hak yol üzere daim olmasını diliyorum.
Selam ve dua ile…