Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.80
Gram Altın
2963.60
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Haziran 2020

​​​​​​​Ya teslim ol kurtul. Ya isyan et çıldır!

“Yalnızlık...

Yalnızlık gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir. Isınmak için güneşin doğmasını beklersin ama o güneş hiç bir zaman doğmaz. Yalnızlık bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir. Ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin ama yine de denemekten vazgeçmezsin. Onun boşluğunu hep başka şeylerle doldurmaya çalışırsın. Yalnızlık aynı havayı soluyup da bir türlü yan yana olamamak gibidir. Aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin ama yapamazsın. Aldığın her nefes ciğerini acıtmaya başlar. Yalnızlık dediğin eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır, yalnızlık...” (Leyla ile Mecnun replikleri)

Yalnızlık ruhta derin boşluklar açıyor. Bu nedenle ruhtaki yaranın iyileşmesi zor oluyor. Yalnızlıkta ölüm duygusu bir türlü peşinizi bırakmaz. Kendinizi her gün darağacındaymış gibi hissedersiniz. Tadınız tuzunuz kaçar. Bir an önce perdelerinin inmesini istersiniz hayatın. Tek başınıza kaldıracak yük değildir yalnızlık...

Puslu, kırık camdan bakar gibi görünür bu anlarda her şey size. Hayalleriniz, umutlarımız, gönlünüz kırılmıştır. Dünyadaki iyi olan ne varsa kırılmıştır. Sizi bağlayan ne varsa incelmiştir. Dünyaya kırılmışsınızdır. Bu yükle hiç bir yere sığamazsınız. Yaralı bir kuşun kalbi gibi çarpar yüreğiniz. Gün gün sona yaklaşırsın. Biraz daha, her gün biraz daha bitersin! İşte tam zamanıdır bu hayat bitsin aman dersiniz. Dünyanın bütün derdi yürekteki boşluktur. Yalnızlıktır bu… Uçamaz ve bir gün yığılıp kalırsın bir yerlerde.

Yönetilebilen yalnızlığın avantajı da var. İnsan daha ölçülü oluyor. Daha düşünen daha şükreden... Şükür yerini bulunca uzun bir hastalıktan kalkar gibi fırlarsınız içine düştüğünüz çıkmazdan. Dalda kuşu, börtü böceği, dalında kirazı, mavi denizi, cigara dumanı gibi salına salına giden gemileri fark edersiniz...

Nazım Hikmet dediği gibi iki şıktan biri tercihiniz olur.

“İnsan, öleceğini

bile bile

nasıl yaşar?

Ya çıldırır

ya da öleceğini

unutur...”

Kimi ‘yaşadığım kadar mı yaşayacağım der.’ Aslında bu söz isyan değildir. Çok yaşama isteğinden çaresizlik duygusu çıkmıştır! Ölümün kişiye ayan ve yakın olma halinden kapıya dayanmasıdır. Ölüm yaklaştıkça daha baskın hissettiriyor. Bozuk plak gibi sarıp sarıp duruyor...

Hepimiz bir gün öleceğiz amenna ancak öleceğini unutmuş gibi yaşayanlar da var. Daha kibirli, daha kırıcı, aldırmaz ve başıboş… Malın ebedileştireceğine güvenip hiç ölmeyecekmiş havasında olanlar var. Ya, biri öleceğini bile bile nasıl hava atar? Gelirken verdiği sözü çabuk unutmuş yaşıyor.

“Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi, öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o ama... Bozmadım.” Özdemir Asaf’ın ‘bozmadım’ dediği düzeni neticede ölüm bozuyor.

Ölümle aramızda bir karış mesafe,

Belki de aramızda bir dakika bir saniye varken... Toparlanıp kendine gelenler var eyvallah. Ancak ölümün hizaya sokamadığı insanlar da var. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tatlı mı tatlı hayat sarhoşluk veriyor. O saatten sonra rüzgârın oyuncağı olursunuz. Oyun ve eğlencedeki lezzet bitmeyecekmiş gibi rüzgâr nereye eserse oraya sürüklenirsiniz. Oysa bir saniyesine bile hükmedemediğiniz bu hayatın yüzünüze kapanan kapılar olduğunu fark ettiğinizde iş işten çoktan geçmiştir.

O an, hayal kırıklığı içinde arz-ı endam eder gibi gelip geçer gözlerinizin önünden yaşadıklarınız. Gemiyi azıya almış bir ruh halini yaşarsınız. Ancak film kopmuştur!

Sürat katarında başladığınız yere dönersiniz...

Sadık yârin kara toprak olduğunu en çokta bu anlarda ve çaresizlik anlarında anlarsınız…

Ya teslim ol kurtul. Ya isyan et çıldır! Karar sizin…

Bil ki sonuçta hizaya geleceksin…