​​​​​​​Taammüden demokrasi
Suudi Arabistan, Kral Selman’ın görevi devralmasından sonra gemi azıya aldı. Mısır’da demokrasiyi katleden darbenin ardından Suudi Arabistan’daki bu değişim Arap ülkeleri açısından krallıkların diktatörlüğe dönüştüğü yeni bir boyuta ulaştı. Ne içerde, ne dışarda en küçük bir muhalefete, en cılız bir çatlak sese bile tahammülleri kalmadı. Mısır’da azıcık başını kaldıranlar sessiz sedasız idam sehpalarına gönderilirken, Suudi rejimi aklı başında, halkının refahını ve mutluluğu düşünen ve bunun için mücadele eden muhalifleri tek tek temizlemeye başladı.
Bir krallık düşünün, tek adam tarafından yönetiliyor. Her şey onun iki dudağı arasından çıkacak söze bakıyor. Batı basını, tepedeki o kişinin haberi olmadan o topraklarda yaprak bile kımıldamayacağını bildiği için içlerinden birinin, bir gazetecinin vahşice katledilmesi karşısında susmuyor. ABD Başkanı Trump, Cemal Kaşıkçı olayını geçiştirmek istediği halde, basının topyekûn karşı koyması sonucu bu tavrını değiştirmek zorunda kaldı. Önce dışişleri bakanını, ardından CIA Başkanı’nı Suudi Arabistan’a, ardından Türkiye’ye gönderdi. Yaşananın, Suudi rejimini sallayacak düzeyde taammüden bir cinayet olduğunu artık herkes kabul ediyor. Nitekim başlangıçta Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesini üstlenmeyen Suudi yönetimi, önce bunu kabullenmek, ardından cinayetin taammüden yani bilerek ve tasarlayarak işlendiğini kabul edip açıklamak zorunda kaldı. Tüm bu açıklamaları da Türk polisinin dikkatli ve titiz çalışması sonucu ortaya çıkarılan delillerden hareketle kerhen duyurdu.
***
Suudi Arabistan’ı dünyanın petrol çıkarıp satan zengin bir ülkesi olarak görüyorsanız, bu yanıltıcı olabilir. Suudi şehirlerini gezdiğinizde, çıkarılıp satılan bu petrolün halka yansımadığını, Arap insanının fakirlik içinde yaşadığını hemen fark edersiniz. Petrolün kaymağını yiyen bir grup Arap burjuvazisinden ibarettir. Onlar da iktidarlarını devam ettirmek için petrolden gelen bu devasa kaynağı silah alımı ve diğer yatırımlar için Batıya, özellikle de ABD’ye akıtmaktadırlar.
ABD’nin ne Suudi Arabistan ne de Türkiye ile stratejik ortaklığı söz konusu değildir. Ta başından beri tek taraflı bir menfaat ilişkisi vardır. Dünyanın diğer ülkeleri ile de durum aynıdır. Yeri gelince Almanya’yı tefe koymaktan çekinmeyen ABD şimdiye kadar Türkiye’yi ve dünyanın diğer ülkelerini içerden kazandığı muhipleri ve ajanları vasıtasıyla yönetti hep. Yönetmeye de devam ediyor. İstediği zaman istediği ülkede siyasetin taşları ile oynama yoluna gidiyor. Sözünü dinlemeyen bir iktidar olduğunda veya işine gelmediğinde hemen iktidar değişikliği yolunu seçiyor. Bunu başaramazsa, ekonomik olarak orayı çökertmeye çalışıyor.
***
Bu kez mızrak çuvala sığacak gibi değil! Suudi Arabistan’ın, istihbarat içinde birileri tarafından değil devlet olarak taammüden bir cinayet işlediği, neredeyse her gün yapılan canlı yayınlarla tüm dünyada izleniyor. Bilerek ve tasarlayarak, ılımlı muhaliflere destek veren dünyaca tanınmış bir gazeteciyi ortadan kaldırmanın ceremesini de çekecektir. Dileriz bu olay, uzun vadede Suudi Arabistan’ın ve diğer Arap ülkelerinin krallıktan demokrasiye geçmeleri için bir milat teşkil eder.
ABD açısından Suudiler yolunacak tavuktan farksız. YPG / PYD’ye verdikleri silahların parasını bile onlardan çıkarıyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmesine izin vermedi tarihten beri, neredeyse 15 yıldır ABD Türkiye’nin altını oyuyor. Fakat bu stratejileri son birkaç yıldır ters tepmeye başladı. Özellikle Barzani’nin bağımsızlık referandumunu Türkiye’nin kadük hale getirmesi, Fırat Kalkanı ve Afrin Harekatlarının kesin başarısı ABD’ye geri adım attırdı. Şimdi sıra Münbiç ve Doğu Suriye operasyonları ile ABD’yi Meksika sınırına göndermeye geldi… ABD, bölgeden uzaklaşınca, krallıklar yoluyla İslam ülkelerini yolmasının da sonu gelecek taammüden demokrasiye geçişin yolu açılacaktır!